Evren merhametle kuşatılmıştır. Asit yerine aynı mekanizma ile meydana gelen rahmet yağmurlarıyla yeryüzü ıslanıyor, kavrulmuş olmaktan kurtuluyor. Eğer rahmet ile muamele yapılmamış olsa asit yağmurları altında acının en tarif edilmezi ile yüz yüze geleceğiz.
Yüce Rabbimizin engin merhamet denizinde endişesiz yüzdüğümüzden çoğu defa gezegenimizde olandan bitenden haberdar olmuyoruz. Bilimin ne söylediğine dikkat kesildiğimiz zamanlar hangi kadife kundaklarda şefkatle sarıldığımızı hayretle görebiliriz.
…
Kâinatın her anında ve her noktasında bir nevi ‘Şefkat kuşağı’nda yaşıyor olmamıza karşın insanlar olarak elimizi soktuğumuz çoğu konuda ne yazık ki merhametin dili, şefkatin sıcaklığı değil şiddetin sıratın suratıy karşılaşıyoruz.
İnsan enteresan bir yapıya sahip.. İyiliğin zirvelerinde olabilecek bir yeteneğe sahip iken aynı zamanda kötülük kuyularının en derinlerine düşme ve oradan dehşet saçma kabiliyetine de haiz.
Yani kendi elinde ne olmak istediği... Ne istiyorsa ona muvaffak olabiliyor.
İsterse rahmet elçisine bende olabiliyor, onun şefkat pınarından aldığı merhamet suyunu can bulması için insanlığa sunabiliyor. İsterse diğer varlıklardan daha yırtıcı ve acıtıcı olabiliyor.
Burada ortaya çıkan husus nereden beslendiğimiz ve ne olmak istediğimizdir. Buna karar vermeliyiz.
Biz ‘Şefkat ahlakı’nı kuşanıp merhametin pırlanta temsilcisi mi olacağız yoksa acımasızlığın karanlık eli mi? Hangisi?
…
‘Şefkat ahlakı’ insanı varlıklarla enîs hâle getirir onlarla dostluk ilişkisine sokar.
‘Şefkat ahlakı’ insanı ince düşünmeye sevk eder. İnce eleyip sık dokursunuz.
‘Şefkat ahlakı’na sahip olan kişi başkasını kırmaktan, gücendirmekten yılandan kaçar gibi kaçar.
‘Şefkat ahlakı’nı ilke edinen bir baba çoluk çocuğuna zâlimane davranabilir mi? Tek amacı sevgi ile iletişim ve adaletle muamele olur.
‘Şefkat ahlakı’nı önemseyen kişi çevresini düşman olarak görmez, onları ezmek, sindirmek ve onlardan yararlanmak gibi kötücül düşünce ve davranışlardan uzak kalır.
‘Şefkat ahlakı’nı önemseyen kişi kendini daima geliştirmek ister. Dünün yanlışlarını bugün tamir ederek daha düzgün, daha doğru ve sevecen bir insan olmayı hedef pramidine yerleştirir.
‘Şefkat ahlakı’na göre yaşamayı amaçlayan kişi varlıkları bir aile gibi görür, onlardaki İlahi yansımaya dikkat kesilir ve sadece insanlarla sınırlı kalmaz diğer canlı ve cansız varlıklar dünyasına da şefkatli davranır, hor ve kaba davranışlardan kaçınır.
Bu güzellikleri benimseyen kişi başkasını küçümseyemez, ötekileştiremez, kusurlarının peşine düşemez. Bunu şefkatli bir davranış olarak görmez. ‘Merhamet etmeyene merhamet edilmez’ prensibinin farkındadır. O nedenle başkasının ayıbını görmez. Tanık olmuşsa bile onu kınamaz. Kulluğun, insan olmanın bir gereği gibi görür kendisini bu kusurdan beri tutan Rabbisine sığınıp şükreder, bu hataya düşmüş olan kardeşi için de bağışlanma diler, niyaz da bulunur.
‘Şefkat ahlakı’nı kazanmış kişi ifşa edici değil setredici, örtücü olur.
‘Şefkat ahlakı’na kavuşan kişi aslında kendi kabahatini görür. Kendi dışına çıkmaya zamanı ve isteği olmadığı için afak ile ömür tüketmez. Başkalarının günahlarının meraklısı olmaz. Kınayıcılıktan kaçınır çünkü kendine de merhamet eder. Kınadığı ile sınanacağını peşinen bilir.
…
Demem o ki, ‘Şefkat ahlakı’ insanların hem kişisel mahrem hayatını hem de sosyal yaşamı koruyucudur.
İnsanı huzursuzluk bataklığına sürüklenmekten korur. Sosyal mecraların dedikodularını merak ile takip ve paylaşmaktan alıkoyar ve yeni bir bilgi ve güzellik kazanmadan, düne göre bugünü kazançlı hâle getirmeden başını yastığa koymasını engeller.
Şefkatli Nebinin şefkatli bir takipçisidir. Onun getirdiği rahmet sırrının gönlünde açılıp hayatına saçılmasını ister. Başkaca bir dileği yoktur.
İnsan kusurludur, kötüye de mayyaldir. O nedenle kusur aramakla bitmez ama ömür biter.