Herhalde zihnim hâlâ '28 Şubat' döneminde tanığı olduğumuz garip olaylara takılı kalmış olmalı ki, meydana gelen hangi gelişmeye baksam o dönemin olaylarıyla benzerlikler kurmaya başladım. Olayların kendileri kadar, gazetelere yansımaları da, geride bıraktığımızı ve bir daha karşımıza çıkmayacağını sandığımız 'kara süreç' ile bir biçimde ilişkili geliyor...
CHP ile irtibatlı olduğu ortaya çıkan 'Vurun Kahpeye' görüntülü olayla başlayalım. Sonuçta CHP'li olduğu anlaşılan çarşaflı kadın kendi partisine zarar verdi, ancak olayın cereyan ediş biçimi hiç de makul değildi. Günlük hayatında farklı giyinen CHP'li bir kadın partisinin mitingine giderken neden çarşafla bürünme zahmetine katlansın ki? Mitingteki üç-beş heyecanlı CHP'li vatandaşın aşırı tepkisini mi bekliyordu o kadın, yoksa amacı başka türden bir gelişme yaşatmak mıydı?
Sonuca bakarak varılan hüküm muhtemelen yanlış; 'Vurun Kahpeye' olayının altı kazınabilse karşımıza çok daha başka bir tablo çıkabilir.
Oradan Manisa'da yaşanan 'Protokoldeki Şeyh' olayına geçebiliriz. TBMM eski başkanı, Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın da konuk olduğu bir resmi törende garip kılıklı birinin valinin yanı başındaki koltuğa oturtulması size makul geliyor olsa bile beni rahatsız ediyor. Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşansaydı o olay, tabloya farklı bakabilirdim; ancak Ege'de, Manisa ilinde 'Şeyh' ve kıyafeti hayli yardırgatıcı.
Yadırgamamın sebebi, Ege'ye hiç de uygun değil o kılık-kıyafet; Manisa'da eğer bir 'şeyh' varsa, öyle bir kıyafete bürünerek halkın içine çıkacağını hiç sanmam. Hele resmi bir törene yolunu düşürüp valinin yanında protokole dahil olmak, zorlasanız bile, Ege'deki o şahsa biçilen konuma uyan kişilerin razı olabileceği bir durum değildir.
Gazetelerde ve televizyonlarda yer alan 'Protokoldeki Şeyh' haberleri, zihin arşivimizde '28 Şubat görüntüleri' yanında yerini aldı bile.
Sonuncu olay, İstanbul'da Metrobüs'ün Anadolu yakasına geçişi vesilesiyle düzenlenen törende yaşandı. Tribünler üzerine iliştirilmiş bir pankartta, Başbakan Tayyip Erdoğan'dan 'Son Osmanlı Padişahı 1. Sultan Recep Tayyip Erdoğan' diye söz edilmesini 'garip' dışında hangi sözcükle açıklayabiliriz?
Görüntünün gazetelere yansıdığı dün çok satan bir gazetenin başyazısının, Osmanlı padişahlarının ne kadar kötü ve zalim olduklarına ayrılması da bir kenara not edilmeli. Başyazarının 27 Mayıs'tan sonra oluşmuş 'medya düzeninin bir ürünü' olması bakımından görüşlerinde bir gariplik yok elbette; ancak onun bu yazıyı tam da Başbakan Erdoğan'ı 'padişah' ilân eden posterin çekildiği gün yazması önemli.
Belki dikkatimden kaçmış başka gariplikler de vardır, ama bu kadarı anlamlı bir 'dizin' teşkil ettiği için yeterli.
Hiç kuşkum yok, birileri ortamı yeniden karıştırmak için devredeler ve seçim mitinglerini, açılış törenlerini bu amaçla kullanıyorlar.
Epeydir talimli olduğumuz ve özellikle 28 Şubat'tan kalıcı dersler çıkardığımız için o birilerinin bu defa başarılı olmaları herhalde beklenmez; ancak yine de çorbanın içine düşen sinek misali, garip görüntüler manzarayı fena halde bozabiliyor. Seçim gününe kadar sahneye konulabilecek değişik birkaç provokasyon, kışkırtıcı eylem, havayı daha da zehirleyebilir.
Yalnız Ak Parti'nin değil CHP ve MHP'nin de kışkırtıcı eylemler konusunda dikkatli olmasında yarar var. Parti örgütlerine bu yolda uyarıcı talimatlar göndermeli ve yanlış kişilerin araya sızarak yadırganacak eylemlere girişmeleri engellenmelidir.
Seçimler demokrasilerin bayramlarıdır; partiler kampanyaları bu yolda değerlendirseler ya!