Yazının başına oturduğumda, Angelina Jolie, Suriye rejiminin gazabından kaçıp kurtulma çabası içinde, sayıları her an artan Suriyeli mültecilerin toplandığı Hatay’a inmiş...
İlk ve orta eğitimdeki 16 milyon öğrenci üç ay sürecek yaz tatiline başlamış...
Abdullah Öcalan’ın avukatları ‘ateşkesin uzatılması’ gerektiğini söyleyerek yeni bir umut ateşinin sinyalini vermişlerdi.
Yerküredeki hayatı izleyen ben ise sabahtan beri yanı başımız Suriye’de, Esat rejiminin dünya medyasında okuduğum vahşet hikâyelerinin dehşeti içindeydim... Hatay’a sığınan mülteciler, İngiliz The Times Gazetesi’ne verdikleri demeçlerde, kadınların askerler tarafından nasıl tecavüze uğradıklarını ve işkence gördüklerini bir bir anlatmışlardı...
Gazetenin muhabiri, Hatay’daki hastanede yatan en az iki kadının Suriye askerleri tarafından tecavüze uğradığını ve Türkiye’de tedavi gördüğünü yazmaktaydı... Gazetenin konuştuğu bir kadın mülteci, askerlerin en az bir kadının yüzünü bıçakla kestiğini, bir kadının ise göğüslerini kestiklerini anlatmaktaydı... Aynı tanık, en az 12 kadının tecavüze uğradığını, onları kurtarmaya çalışan erkeklerin yüzüne de asit atıldığını dile getirmişti... Bir diğer mülteci, Cisrüş-Şugur’da 12 kadına şişelerle tecavüz edildiğine ve daha sonra bunlardan dördünün boğazları kesilerek öldürüldüğüne tanık olduğunu söylüyordu...
Suriye ordusunun kendi halkına uyguladığı vahşeti haber olarak okumak bile dayanılır gibi değildi...
Çok yakın zamana kadar çok fazla iç içe olduğumuz Suriye rejiminin maskesiz yüzünün korkunçluğu dehşet vericiydi...
***
Suriye’deki Esat rejiminin iç yüzünü gördükçe, kendi keyfine göre ülke yönetmek isteyen, ilke ve kuraldan pek haz etmeyen Türk siyaset sisteminde, tavizsiz bir AB taraftarı partinin olmamasına biraz daha hayıflandım... AB yönünden hiçbir engel olmamasına rağmen onca zamandır ‘Rekabet Faslı’nı açmadığımıza, konunun gündemden iyice düşürüldüğüne yeniden takıldım... Ama daha da önemlisi, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın 20 Aralık günü Hürriyet Gazetesi’ne verdiği demeci hatırladım...
Başkan Esad, “kısa bir süre önce Sayın Erdoğan, Suriye, Türkiye, Lübnan arasında Schengen gibi ortak vize önerisi yaptı. Ne düşünüyorsunuz” sorusuna şöyle yanıt veriyordu:
“Bu konuyu ilk gündeme getiren bendim. Hatta adını bile buldum. Onlarınki Schengen’se bizimki de ‘Şamgen’ olsun dedim. Üç yıl önce Türkiye ile Suriye arasında sınırlarda serbest geçiş olmasını konuşmaya başladım. Geçen yıl Türkiye ziyaretimde Tayyip Erdoğan ‘biz hazırız’ deyince de çok şaşırdım.”
***
Schengen yerine Şamgen...
Schengen sadece Lüksemburg’un güneyinde bulunan ufacık bir kasaba değil...
Schengen, sadece 1985’in Haziran ayında yedi AB üyesi ülkenin aralarında bir anlaşma imzalayarak tüm sınırları kaldırdığı anlaşmanın adı değil...
Schengen, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıklara saygı gösterilmesini temel amaç haline getirmiş rejimlerin ortaklığı...
Şamgen ise...
Askerlerin şişelerle kadınların ırzına geçtiği, göğüslerini kestiği, onları kurtarmaya çalışan erkeklerin yüzüne de asit attığı rejimin adı... Suriye Devlet Başkanı Esat Hürriyet Gazetesi’ne ne diyordu?
“Onlarınki Schengen’se bizimki de ‘Şamgen’ olsun dedim.”
Onların ki...
Ve bizim ki...
‘Biz’ kim ‘onlar’ kim?
Batılılar mı? Gâvurlar mı? Hıristiyanlar mı? Gayrimüslimler mi? Yoksa demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıklara saygı gösterilmesini temel amaç haline getirmiş rejimler mi?
Dün, Angelina Jolie’nin Hatay’a yaptığı ziyaretle tüm dünyanın bir kez daha dikkatini çeken Suriye’deki rejimin kanlı vahşetine bakılır ise Esat’ın ‘onlar’ diye tanımlayıp kastettiği, bal gibi de demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıklara saygı gösterilmesini temel amaç haline getirmiş rejimler...
***
Biz ve onlar...
Şamgen ve Schengen...
Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlıklara saygı...
Veya...
Irzına şişeyle geçilip, göğüsleri kesilen ve onlara sahip çıkan erkeklerin yüzüne de asit atılan Ortadoğu’nun eli kanlı faşist rejimleri... AB’yi iyice dışlayıp, Ortadoğu eksenine ve oradaki rejimlere fazlasıyla yapıştığımızda, farkı görün...
Ve çocuklarımızın selameti açısından da unutmayın...