Önceki yazılarımızda savunma sanayiinin önemi ve Türkiye’deki gelişim sürecinden bahsettik. Kıbrıs Sorunu nedeniyle temelleri 1970’lerde atılan bugünkü savunma sanayii, Özal döneminde ivme kazansa da 1990’lar diğer her türlüsü gibi bu alanda da ‘kayıp yıllar’ kategorisinde yerini almıştır. Hatta bugün dünya çapında sıralamada olan kimi kurumların ettiği zarar nedeniyle ‘kapatılması’ dahi gündeme gelmiştir. Neyse ki; 2000’li yıllarda savunma sanayii ayağa kalkmış, kabul edilen uzun vadeli stratejilerle bugünkü yüksek seviye yakalanmıştır. Gelinen aşama artık hasat mevsimi olup, neredeyse her hafta ismini daha önceden hiç duymadığımız bitirilmiş projeler açıklanmakta, konu ile ilgili olanların bir yandan göğsü kabarmakta, bir yandan da gözleri yaşarmaktadır.
Bir de elbette ‘göğsü daralanlar’ var. Yunanistan’dan, İsrail’den, Amerika’dan, Avrupa ülkelerinden ya da terör örgütlerinden bahsetmiyorum elbette… Çin seddinin hikayesini bilirsiniz; yüzyıllarca devam etmiş… Birçok amacı olsa da asıl amaç ülkeyi düşmanların istilasından korumak… M.Ö. başlanan inşaat 1600’lü yıllara kadar devam etmiştir ama gelin görün ki; Çin, seddin inşaasından sonra da defalarca düşman istilasına uğramıştır. Çünkü beyinler istila edilince, evinizde kaç kat kilit olduğunun bir önemi kalmıyor.
Günümüzde durum farklı tabii… Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı gibi kimi örnekler hala varsa da esas tahribat beyinlerde yapılıyor. FETÖ’yü düşünsenize… Ya da DAEŞ’i… Başka açıdan bakarsanız geçmişte kaç bir defa darbe yapmış NATO’cu subayları…
Beyinleri istilaya uğramış olanların tedavisi de yok maalesef… Bunun geçmişte ve yakın tarihte pek çok da örneği var. Hatta halihazırda da… Hariciler geçmişte böyleydi mesela… Öylesine kendilerini ikna etmişlerdi ki; Hz. Ali’yi (r.a) öldürmek (!) onlar için ibadetti. Bunun Suud’da Vehhabi, Afganistan’da Topal Molla, Irak’ta Kesnizani, Hindistan’da Kadıyanilik, Türkiye’de FETÖ gibi bilinen ve deşifre olmuş örnekleri var. Bir de tabi Osmanlı’da sonradan kriptolaşmış dönmeler (sabetayistler), fikri altyapısını İngilizlerin kurduğu İkinci Abdülhamit düşmanı İslamcılar (!), TC döneminde gerek ülke içerisindeki yabancı okullarda eğitim görmüş ya da yurtdışı eğitimli ikna edilmiş veya tek tip eğitimle (tevhid-i tedrisat) kimliksizleştirilmiş ve köksüzleştirilmiş olanlar var.
Tabi bütün bunların somut sonuçları da oldu. 1908’de İkinci Abdülhamit’e darbe yapıp, 1918’de amacına ulaşanlar ya da memleketi 1950’ye kadar ‘istibdatla’ yönetenler, bu tarihten sonraki kanlı-kansız darbelerin başındakiler, işte bu beyin fonksiyonları değiştirilen ve ikna edilenler...
Bunlar bilinenlerde. bir kaçı… Bir başka deyişle bir şekilde harekete geçmiş ve deşifre olmuş olanlar bu bahsettiklerimiz… Benim gözlem, tespit ve kanaatime göre bir de deşifre olmamış olan, adım atacağı zamanı sabırla bekleyenler var… Hani vardı ya FETÖ’de; ‘biz söylemedikçe atılacak olan her adım erkendir’ diye… 15 Temmuz’da işte bu yüzden her biri aynı anda harekete geçti. Dost zannettiklerinizi bir anda silahlı olarak karşınızda buldunuz. Bütün bunları siz bilmiyordunuz belki ama, onlar her nasıl adım atılacak zamanı bekliyorsa, yüz yıldır ileri adım atmayı bekleyen millet-memleket-ümmet sevdalıları da var… İşte o karşı adım da aynı gece harekete geçti.
2023 sadece bir seçim yılı değil… Bu yüzden her bir yandan hücum başladı… Yoksa Türkiye’deki seçimler için ‘“2023’te dünyanın en önemli seçimi Türkiye’de olacak” derler ya da ‘Turkey’s looming dictatorship’ manşetlerini atarlar mıydı hiç… Veya ABD adına sözcülük yapan tescilli Türkiye düşmanları ‘Türkiye’de Baykar’a ve diğer savunma sanayiine ambargo uygulanmalı’ içerideki işbirlikçiler; ‘dokunacağız’ deme cesareti gösterebilirler miydi…
Denebilir ki; ‘şu kadar sene hükümet etmiş kimse muhalif olunca mı farkedildi…’ O kadar sene hükümet ettiği doğru… Ama dedik ya işte “Gerçekte bunlar bilinmiyor da değil… Bir başka deyişle onlar her nasıl adım atılacak zamanı bekliyorsa, yüz yıldır ileri adım atmayı bekleyen millet memleket ümmet sevdalıları da var” diye…
15 Temmuz sonrası ağır bedeller ödedik milletçe… Konunun sıradan kimseye dokunan yanı ise; 2018’de başlayan, 2022’de ise zirve yapan hayat pahalılığı tabii ki de… Her şey 2023’e yani seçime endekslendi… İşte bu yüzden ‘2023’ün en önemli seçimi Türkiye’de yapılacak’ deniliyor. Şuracıkta birkaç ay kaldı. Bir kez daha yüzükoyu düşecekler tabi… Ama onların saldırısı da bizim mücadelemiz de bitmeyecek…
Savunma sınırdan başlamaz derken her ne kadar ilk akla gelen fiziki anlamda güçlü bir savunma sanayiine sahip olmak ise de; Çin’de olduğu gibi yüzlerce yıl binlerce kilometre set de yapsanız; içerideki işbirlikçileri, ikna edilmişleri, hırsına-ihtirasına yenilmiş olanları göremedikçe nihai sonuca ulaşmak mümkün olmayacak… Hani demiş ya atalarımız; ‘hırsız içerdeyse kapı kilit tutmaz evlat…’ diye; mevzu bu… Ne var ki; ‘zamanı gelmedikçe atılan her adım erkendir’ prensibi de sadece onlar için değil… 2023 bunun da miladı olacak; beklemede kalın… Vesselam…