Dostum konuya girmekten ısrarla kaçındığımı söyleyince kendisine hak verdim, ama "Bu sütunu ailenin bütün fertleri okuyor, müstehcenliğin sınırlarında dolaşamam" itirazıyla...
"Atatürk'ün yatında fuhuş" başlığıyla gazetelere manşet olan olay ilgilenmeyi hak ediyor gerçekten. Başka hiçbir şey için olmasa bile bazı yanlış algıları ele vermesi bakımından bunu hak ediyor. "Atatürk'ün yatı" denilmesine rağmen Atatürk'ün çok kısa süre keyfini sürebildiği bir güzergâh gemisi Savarona; böyle bir yakıştırma yüzünden başına gelmeyen kalmamış...
20 yıl kadar önce "Satalım mı?" tereddüdünden sonra devlet Savarona'yı kiraya verdi, o gün bugündür kiralayan kişinin başına gelmedik kalmadı. "Asbestli" dendi. "Başkalarını bulamadı mı, Araplara kiralıyor" dendi. Bir ara adamı kaçırıp fidyeyle bıraktılar...
"İşte bu yüzden senin ilgini hak ediyor" dedi dostum.
Sadece çok polisiye roman okumaz dostum, her gün mütalaa ettiği gazetelerde karşısına çıkan haberlerden bir roman da kendisi yazar. Zihninde yazar ve yakın dostlarıyla paylaşır. Bazen ciddi ciddi düşündürür, bazen de güldürür. Sonuçta iki kişi arasında paylaşılan, başka kimselerin haberdar olmadığı bir 'senaryo' kime zarar verir ki?
"Bir bak bakalım" dedi dostum, "Savarona'yı 49 yıllığına kiralayan kişinin canına 'tak' demiş de kendi kendini ihbar etmiş olmasın? Bu yolla kira anlaşmasını devletin bozmasını sağlamayı amaçlamış olabilir çünkü..."
Herhalde okumamış, dünkü gazetelerde Savarona'yı uzun yıllar için kiralayan kişinin "Anlaşma bozulamaz" diye özetlenebilecek bir açıklaması vardı. İstemiyor demek ki... Ayrıca, öyle bir niyetle yatında olup biteni kendisi ihbar etmiş olsa bile, konu gazete manşetlerine taşınınca, derhal "Ben olsam derhal el koyardım" diyen, "İnceliyoruz, anlaşmayı fesh edeceğiz" açıklamasını yapan koskoca bakanlar da mı tezgâhın içinde?
Mustafa Armağan yazdığı için hikâyesini biliyorum: Hindistan'da yaşayan bir cins 'siyah kuğu'nun adını taşıyan Savarona bir Amerikalı milyarderin kızı için Hamburg'da inşa edilmiş. Zamanında dünyanın en büyük yatıymış. Yüksek vergi uygulaması yüzünden ülkesi limanlarına götüremediği yatını, sahibi, ilginç birine kaptırmış: Adolf Hitler... Borçları yüzünden yata el koydurmuş Hitler...
Yıl 1938'dir ve Atatürk hastadır. Onu rahatlatacak bir çare olarak görülür Savarona ve araya ABD Başkanı Roosevelt sokularak, biraz da tehditle, Hitler'in elinden koparılarak alınır. 1938'in 1 Haziran günü İstanbul'a getirilir.
1 Haziran ile hastalığının iyice ağırlaşacağı 23 Temmuz arasındaki kısa süre Savarona'da keyif sürer Atatürk... Tabii giderek ağırlaşan hastalığı yüzünden buna ne kadar 'keyif sürme' denebilirse...
Ancak adı Atatürk ile anıldığı için Savarona'nın kaderi de kısıtlanır. Masraflı olduğundan devlet ne yapacağına uzun süre karar veremez. Sonunda (1989) kiralanır Savarona. O gün bugündür de turizmin hizmetindedir.
"İyi de 'turizmin hizmetinde' olan bir yata gelip gidenlerin evlilik cüzdanlarına ne zamandan beri bakılır oldu?" Dostumun sorusu bu. Çocukluğunda yatta gezdirildiğini öğrendiğimiz, kiralayanla yakınlığını da açıklayan Güneri Civaoğlu 'Kuğu'ya recm' başlıklı yazısında aynı soruyu soruyordu dün...
Okuyalım: "Savarona bakımı zor ve pahalı bir yat. Diğer yatlar gibi 'charter'a veriliyor. Geceliği -doğruysa- 50 bin dolar. Bir Rus işadamı tarafından kısa süreliğine kiralanmış. İçinde davet verir, arkadaşlarını konuk edebilir. Hepsinin evli olmaları gibi bir şart da yok. Ege ve Akdeniz sahillerinde her yatın içinde neler olduğunu biliyor muyuz? 'Evlilik cüzdanı' mı soruluyor. Ünlülerin devasa yatları geliyor. Partiler veriliyor... İçindeki kadınlardan kim 'menşe şahadetnamesi' istiyor. Savarona'yı kiralayan zengin Rus da konuklarını seçmekte hürdür. Bir zamanlar Atatürk'e ait olan yata 'fuhuş baskını' iddiasıyla el koymak ve bunu davul zurna çalarcasına ilân etmek de nesi?"
Türkiye'deki turizm uygulamaları düşünüldüğünde haklı bir soru, değil mi?
Dostum, "Göreceksin, bu garip olay geminin 2039 yılına kadar sürmesi öngörülen kira anlaşmasının bozulmasıyla sonuçlanacak" iddiasında ısrarlı. Jandarma baskınının Atatürk'ün hatırası düşünülerek yapılsa bile anlaşmayı bozmaya yarayacağına inanıyor. Her gün yeni bir müşteri bulmakta zorlanan, bakım ve işletme masraflarından bunalan kiracının 49 yıllık anlaşmayı başka hiçbir yolla bozamayacağını anlayınca başvurduğu yöntem olarak görüyor ihbarı...