Kaddafi'nin ölümünü hatırlıyor musunuz? Sığındığı son şehir Sirte'den kaçarken konvoyu saldırıya uğradığında tahliye borusunda yakalandı. Dövüldü, aşağılandı, yaralandı, linç edildi. "Evlatlarım, ben sizin babanızım. Yanlış yapıyorsunuz. Ben size ne yaptım" şeklindeki yakarışları işe yaramadı. Onu dövenler, linç edenler sevinç çığlıkları atıyordu. Ölümü çok aşağılayıcı, yüz kızartıcı oldu.
Aynı Kaddafi, Libya'dan isyan başlamadan aylar önce, Roma'da, Paris'te en üst düzeyde, şatafatlı ve riyakarca törenlerle ağırlanıyordu. Paris'in göbeğine çadır kurdu, Roma'ya giderken yakasına Ömer Muhtar'ın resmini taktı. Fransa ve İtalya için para kaynağı idi, zenginlikti, doğalgazdı. Nicolas Sarkozy de, Silvio Berlusconi de karşısında ellerini ovuşturuyordu. Çünkü para vardı..
Zavallı adam, bu iki ülke tarafından öldürüldü. Libya'ya hava saldırılarını bu iki ülke başlattı ve yürüttü. Kaddafi'yi onlar devirdi. El üstünde tuttukları Kaddafi'yi birkaç ay sonra bir kanalizasyon tahliye tünelinde yakalatıp öldürttüler.
Sarkozy'nin 2007 seçimlerinde Kaddafi'den aldığı elli milyon dolar yardımın kanıtları ortaya çıktı dün. İslam'dan, Araplardan, Doğu'dan, Güney'den nefret eden Sarkozy, para söz konusu olunca Kaddafi gibi adamları nasıl da el üstünde tutuyordu. Seçim kampanyasını onlara finanse ettiriyordu.
Kaddafi gibi onlarca bölge lideri var, Batılı liderlerin, ABD'li adayların seçim kampanyasını finanse eden. Milyon, milyar dolarlar akıyor bu piyasalara onlarca yıldır. Kendilerinden nefret eden kişileri, kurumları paraya boğuyorlar.
Kaddafi öldü, Saddam idam edildi, Mübarek devrildi, Bin Ali S. Arabistan'a sığındı. Ancak bölge liderleri hala bu para akışını devam ettiriyor. Doğrudan seçim kampanyalarına aktarılan paralar belki de en masum olanı. Milyar dolarlık silah ihalelerinde dönen paralar, yüz milyarlarca dolarlık enerji piyasalarında verilen paylar, yine Batı bankalarına aktarılan yüz milyarlarca dolarla finanse edilen ülkeler, şirketler...
Düzen elli yıldır devam ediyor. Belki de bu düzeni bozanlar tasfiye ediliyor.
Kimin parası bunlar? O ülkelerin, insanlarının parası. Ama her nasıl oluyorsa, bu bölgenin diktatörleri, kralları ülkelerinin sahibi oluyorlar, halkları da yönetilecek, kontrol altında tutulacak köleler. Zenginlikler ülkenin değil, halkın değil zorbaların oluyor ve bunlarla iktidar satın alıyorlar.
Bu coğrafyada düzen; kaynakları paylaş-iktidar garantisi al pazarlığı üzerine kurulmuştur. Ekonomi politikaları, dış politikaları, güvenlik stratejileri, yönetim biçimleri bu kanlı alış veriş üzerine kurulmuştur. Demokrasi projeleri, özgürlük söylemleri, reform vaadleri aynı alış verişin ömrünü uzatma çabasından başka bir şey değildir. Osmanlı siyasal otoritesinin dağılmasından bu yana, düzen böyle kurulmuş, bu coğrafyanın beyinsizleri üzerinden yürütülmüştür.
Sarkozy'nin Kaddafi'den aldığı elli milyon doların kanıtları neyi açıklamaya yeter ki... Belgede her yıl bir trilyon dolar yolsuzluk parası paylaşılıyor. Kimler arasında? Bu paradan kimler ne kadar pay alıyor? Batılı liderlerin, Sarkozy gibilerinin bu "piyasa"daki payları ne kadar? "Piyasa kuralları"na uymayanlara neler yapılıyor? Bilen var mı?
Dün burada, Afganistan'dan Yemen'e, Suriye'den Somali'ye kadar, işgalcilerle yerli zorbalar arasında sıkışan insanlara ölümden başka bir seçenek yok demiştim. Onlarca yıl, "kaynak-iktidar" pazarlığı arasına sıkışanlara demokrasi de özgürlük de refah da verilmedi. Kimsenin böyle bir niyeti de yok. Sıkılan yumruklar ve öfke harekete geçmedikçe de bu düzen bozulmayacak. Liderler değişecek, rejimlere ayar yapılacak ve düzen devam edecek.
Sessizlerin isyanından başka bu düzeni değiştirecek ne bir güç ne de niyet var. Onlarca yıl avutulan, kandırılan, baskıyla kontrol altında tutulanlar kendi yolunu çizmedikçe, kendi sözünü söylemedikçe kurtuluş olmayacak, dünya tersine dönmeyecek.
Bu coğrafyanın kaderi Sarkozy ile Kaddafi arasındaki alış veriş kadar. Para varsa iktidar var. Para yoksa rezil ölümler... İsyan etmemiz gereken nokta burası işte.