B.
SARIKAMIŞ’TAKİ KARDELENLER
I.Dünya Harbinin başlarında Alman ordusunun , Rus ordularını Tanenberg’de kuşatarak esir alması Enver Paşa’yı çok etkilemişti . Harbiye Nazırı Enver Paşa , 1914 Yılının sonbaharında Sarıkamış’taki Rus ordusunun çekilme istikametini keserek Tannenberg’deki Alman zaferinin benzeri bir hayal ile kafasındaki kuşatma plânını hazırladı .
Plân gereği, Allahuekber Dağları aşılarak Sarıkamış’a inilecek ve Rus ordusunu çembere alacaktı . Bu plân ordu karargâhında çok tartışıldı . Enver Paşa’nın Harbiye’den hocası Hasan İzzet Paşa bu plâna, askerin donanımı ve yaklaşan ağır kış şartları nedeniyle karşı çıkmasına rağmen divan-ı harbe verilmek tehditi ile uyarılınca istifa etmek zorunda kaldı.
Hafız Paşa komutasındaki 120 Bin kişilik orduya 1914 yılı Kasım ayında Allahuekber Dağları üzerinden hareket emri verildiğinde mevsimin ilk karları da yağmaya başlamıştı .
Enver Paşa , kurmayları ile sıcak karargâh vagonunda haritaların üzerlerini renkli kalemlerle işaretlerken dağda yürüyen subay ve erlerin çektiği sıkıntıların farkında bile değildi . Askerin üzerinde kışlık teçhizat yoktu. Tifüs salgını başlamıştı . Erzurum’daki Taş Ambarlar ağzına kadar kavurma dolu olmasına rağmen yeterli ikmâl yapılamıyordu .
Dağlar merhametsizdi , dağlar soğuktu . Tarihçi merhum İlhan Bardakçı , o Sarıkamış’ı şöyle anlatır :
“ Rus Kafkas Ordusu Kurmay Başkanı General Pietroviç’in Moskova Krasnaya Bulvarı’ndaki askeri müzede saklanan raporu hıçkırıklı bir ağıt gibidir . Olay şöyle cereyan eder … 23 Aralık Cuma günü Türk cephesinden artık ateş açılmaz . Gün ışımıştır ; Rus Kurmay Başkanı , karşı sırtlarda mevzilenmemiş apaçık ortada duran bir Türk birliğine ateş açtıracağı sırada , dürbünlü son bir defa daha bakar . Dünya tarihinin görmediği bir sahneye işte o an şahit olur . İlk sırada diz çökmüş beş kahraman .. omuz çukurlarına yaslanmış , yuvalanmış mavzerleriyle nişan almışlar ; tetiğe asılmak üzereler , asılamamışlar . Kaput yakaları Allah’ın rahmetini o civan delikanlıların yüreklerine akıtabilmek istercesine semaya dikilmiş kaskatı … Hele bıyıkları .. hele hele bıyık ve sakalları … her biri birer fütuhat oku misillü çelik misal … Ya gözleri … apaçık . Tabiata da , Başkumandan’a da , karşıdaki düşmana da isyan eden ama Allah’ına teslimiyetle bakan gözleri … Açık .. vallahi apaçık … İkinci sırada bir manzara ki hiçbir heykeltıraş eşini meydana getirmeye muvaffak olamamış . O ürkütücü ayaza rağmen sağrılarındaki fişeklikleri debelenip üzerlerinden atmaya tenezzül etmemiş iki katırın yanında başları semaya dönük 6 esatir güzeli Mehmet . .. Sandıkları bir avuçlamışlar ki kainatı , biz o hırsla avuçlayıvermişizdir . Öylesine kaskatı kesilmişler . Ve sağ başta Binbaşı Mustafa Nihat … ayakta . Yarabbi , bu bir ayakta duruş ki karşısında düşmanı da , kafiri de , melunu da Allah’ımızın huzurunda diz çöküş halinde , gibi . Endamı , düşmanı dize getiren bir tekbir velvelesi misali … Belindeki fişekliklerin yuvalarını kapatmaya bütün gece düşen kar bile razı olmamış . Sol eli boynundaki dürbünü kavramış , havada donmuş , kal’a sancağı gibi . Diğer eli belli ki semaya uzanıp rahmet dilerken öylesine taşlaşmış . Hayrettir başı açık , gür , erkek , kömür karası saçları beyaza bulanmış . Kurmay Başkanı General Pietroviç’in karargahına gönderdiği rapor hıçkırıklı bir ağıt gibi çaresizdir : ‘ Allahuekber Dağlarındaki Türk Müfrezesini esir alamadım ; bizden çok evvel Allah’larına teslim olmuşlardı . 24 Aralık 1914 ’
Sarıkamış faciasından tam 40 yıl sonra 1955 Yılında Erzincan’da 14 yaşında başlayan askerlik hayatım , 1981 yılında bu hikayenin geçtiği Sarıkamış’ta noktalandı . Rus Komutanın misafirhane olarak kullanılan evinde geçirdiğim gecenin sabahı uyandığımda karşı vâdide, hâlâ duvarları ayakta duran Kanlı Kışla’ya bakarken 70 bin Mehmetçiğin soğuk , açlık ve tifüsten can verdiği karlı dağlarda gözlerim, Binbaşı Mustafa Nihat ve koşulu topçu bataryasını ve ölümüne emir dinleyen ama asla geri dönmeyen o kahraman askerleri aradı .