Sarıkamış Faciası

Barış KIŞO

Tarih 21 Aralık 1914. Soğuk demek bile anlatmaya yetmezdi havanın şiddetini. Yemen Çöllerinde, Irak topraklarında görev yapmakta olan birlikler, Rusları Kars’tan Ardahan’dan Sarıkamış’tan atmak için üç bir koldan taarruz emri almışlardı.
Oldukları gibi sevk edildi Mehmetçikler Sarıkamış’a. Üzerlerinde yazlık kumaştan yapılma kısa kollu gömlekleri, ayaklarında çöl şartları için hazırlanmış kumaştan yapılma çarıklarıyla. Erzak takviyesi bile alamamışlardı. Tüm zorluklara rağmen itaat etmişlerdi, güvenmişlerdi kumandanlarına. Kutsal bir görevi yerine getiriyor olmanın coşkusuyla yürüyorlardı. Kalplerinden fışkıran vatan aşkının ateşiyle yürüyecek dermanı buluyordu Mehmetçikler; yağan karın, ayazın altında...
            Sıcaklık eksi yirmibeş dereceye kadar düşmüştü. Aç, hasta, yorgun Mehmetçik, mavzerine sımsıkı sarılmış, bir önündeki arkadaşının ayak izinden yürümeye çalışıyordu. Gökten dökülen kar tanelerinin; Cennete, Rabbinin ikramına kavuşmasını sağlayacak bir Rahmet olduğunu düşünüyordu attığı her adımda.
Gündüz kar sularında ıslanan çarığı, gecenin donduran soğuğunda buz kesmiş ve bir mengeni gibi ayaklarını sıkmaktaydı. O öpülesi ayaklar bileklerinden morarmaya başlamış,  Mehmetçiğin umurunda mı? “Bileklerimden keserim, yine de sürünerek düşman üzerine yürürüm” diyordu Mehmetim. Ayaklarından başlayan donma yavaş yavaş tüm vücudunu ele geçirmeye başladı. Kar, mermi olmuş ,havan olmuş yağıyordu üzerine. Bir süre sonra ayaklarına söz geçiremez oldu. Donmuş, taşlaşmış ayaklarına kasaturasıyla vuruyordu ama nafile. Mehmedimin kalbi yürümekteydi; ama ayakları durmuştu artık. İşte o anda çekti mavzerini bağırmaya başladı: " yürü kopasıca akyalarım yürü !" ; işte bu manzarayı gören çam ağaçları dökülmesi imkânsız yapraklarını döküyordu üzüntüden. Yer ağlıyordu, gök ağlıyordu, Allah-u Ekber Dağları ağlıyordu… Mehmedim ölümden korkmuyordu. O sadece Moskof gavuruna bir kurşun dahi atamamış olmanın üzüntüsüyle birkez daha haykırdı; “Yürü ayaklarım yürü !”
Yanından zorlukla geçen arkadaşına uzanıp da el veremedi. Elini uzatacak gücü kalmamıştı ki… Buz tutan kirpiklerini kırpıştırmaya çalıştı son birkez. Buza dönüşen kirpikleri gözlerine batıyordu. İnsandan meyve açmış gibi duran çam ağaçları dikkatini çekti. Çarıkları ayaklarında donan arkadaşlarının, ayaklarını kardan kurtarmak için ağaçlara çıkmış olduklarına ama ağaç üstünde kaskatı kesilip şahadete kavuştuklarına şahit oldu.  Sıkı sıkıya sarıldı mavzerine. Az sonra çıkacağı şahadet yolculuğu için son hazırlıklarını yapıyordu. Donmuş dudakları arasından güçlükle kelime-i şahadet getirip, bir mermi dahi atamadan Rabbi katına yürüyor olmanın mahcubiyetini yaşarcasına göğe baktı. Bembeyaz karlar artık canını yakmıyordu Mehmedimin. Son nefsini verirken; göz bebeği içerisine düşen son kar tanesinin ağlamakta olduğunu gördü sanki.
Sonra Bir Mehmet daha... Bir Mehmet daha... Bir Mehmet daha... Düşen her kar tanesinde bir Mehmet düşüyordu Sarıkamış’ın bağrına. Doksanbin kar tanesi, Doksanbin Mehmetçiğin şahadetine şahit oldu.
Ordunun yürüyüş yolu, işaret taşlarıyla işaretlenmiş gibi şehitlerle dolmuştu. Kimi çömelmiş, kimi oturmuş, kimi bir ağacın gövdesine dayanmış… Kardan heykellere dönüşen Mehmetçiklerin her birisi az sonra kalkacakmış gibi duruyorlardı. 
Tüm bu zorlu yolculuk sonunda sadece 1400 Mehmetçik Sarıkamış’a girmeyi başardı. Ama ayakları ve parmakları donduğu için tetik çekmekte zorluk yaşıyorlardı. Hücum emrini alan askerler, ayağa kalkacak takati dahi bulamadıklarından; oturdukları yerden hücum edercesine “Allah, Allah” diye bağırmaktan başka bir şey yapmaya güç yetiremiyorlardı. Bu son Mehmetçikler de donanımlı Rus birlikleri tarafından şehit edildiler.
            Bu hüzün dolu yürüyüşün ardından Rus Kurmay Başkanı Pietroroviç anılarında şöyle diyordu: “Allahuekber Dağları’ndaki Türk Müfrezesini esir alamadım. Çünkü bizden çok evvel Allah’larına teslim olmuşlardı.”

Tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle gözyaşları içerisinde anarken; Tüm vatan evlatlarını; Şehitlerimizin Ruhları şad olsun diyerek bir Fatiha okumaya davet ediyorum.

Selam ve dua ile…
 


 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.