Vallahi tir tir titriyorum... Tüylerim diken diken oldu... Elim ayağım birbirine dolaştı...
Mustafa Sarıgül, Şişli'den bir yıldız gibi doğdu, kaptırdı geliyor... Daha çok Gayrettepe ve Etiler ağırlıklı... Nişantaşı'nda da etkin... Balmumcu'ya ulaşırsa yandık.
Allah korusun bir de iktidara gelirse ben ne yaparım? Mahvolurum.
"Yürüyüş" başlatıyormuş, ya üstüme yürürse?
Daha şimdiden böyle korktuğuma göre, demek ki seçim yaklaştıkça donuma da edeceğim...
Ya başbakan olursa... Ya memleket kurtulursa... Memlekette hukuk ve demokrasi olduğuna göre, bir emir verir, beni işimden attırır. Bir telefon çevirir, içeri de attırır. Böylece yalnız Türkiye değil, Türk basını da kurtulur. Türk futbolu bile kurtulur.
Hiçbir şey yapmasa "avantamı keser"... Sonra onun bunun kesesinden beleşe yiyip içemez olurum.
Hanlarım, hamamlarım, apartmanlarım, benzin istasyonlarım, yazlıklarım kışlıklarım, villalarım teknelerim, hepsi elimden gider vallahi...
Büyük servetimi "hükümet yandaşlığı" ederek edindiğime göre, hepsini elimden alırlar sonra...
Bu hükümetten önce ben bir hiçtim. Hükümet sayesinde adam sırasına girdiğim için artık yazı mazı da yazamam, elim ayağım kesilir, dilim tutulur, kalemim kırılır.
Zaten benim okumam iyidir de yazmam zayıftır, şurada ne güzel vaziyeti idare edip gidiyorduk, sahtekârlığımız meydana çıktı. (Kitaba para vermem, parayı ucuz şaraba yatırırım. Bütün kültürümü Google'dan edindim. Diplomalarım da sahtedir. Galatasaray'da kapıcılık, Boğaziçi'nde çaycılık ettim, kendimi "mezun" diye yutturdum. Cağaloğlu'nda köftecilik yapıyordum, beni keşfettiler, televizyona çıkardılar. Şöhretimi buna borçluyum.)
İyi de, ne yapayım? Kendimi bu uçurumdan, bu kötü yoldan nasıl kurtarayım? Bu hayattan nasıl çekip alayım? Amcam yok ki kucağına oturayım...
Mustafa Sarıgül çok "mazbut" bir adam zamparalık yanı yok ki bazı gazetecilerin kimilerine yaptıkları gibi ona "karı bulayım"... Kendimi bu şekilde affettireyim...
En iyisi, yavşamak...
İşi pişkinliğe, yüzsüzlüğe, vurdumduymazlığa vurmak... Suratına tükürseler yağmur yağıyor sanmak... Hiç tınmamak, ne derlerse desinler kendi bildiğini okumak...
Gevrek kahkahalar atarak onun reklamını yapmak.
Sarıgül gelecek, dertler bitecek! Deniz Baykal da kaçacak delik arayacak, Recep Tayyip Erdoğan da.
Koş vatandaş koooş, gel vatandaş geeel... The Yellow Rose is back in town! (Amerikalı bir kız arkadaşımdan azıcık İngilizce öğrenmişliğim vardır.)
Geliyor, benim "nefretini kazanmış olduğum milyonları" peşine takmış geliyor!
Nereye kaçsam, türbeye mi sığınsam tekkeye mi?
Yoksa Suudi Arabistan'a mı gitsem?
Belki de kendisini ikna ederim. "Ben namazında niyazında bir adamım, bana dokunma" derim, dokunmaz.
Aaah ah, Abdülhamid efendimiz sağ olacaktı ki...
Şapka giydiler, kadınlar açıldı saçıldı, böyle oldu vallahi...
Yoksa birkaç arkadaş aramızda anlaşıp Kemalizm işine mi girsek, ortaklaşa kurbana girer gibi?
Kaynak: Sabah Gazetesi