Samimiyete davet

xxx78

Türkan Saylan'ın vefatı sevenleri için büyük bir kayıp; çok sayıda genç-yaşlı seveni cenaze törenlerine katıldı. Hakkında yazılanlar, vefatı üzerine yapılan programlar bitecek gibi değil.

Bunu doğal karşılamak gerekir: Türkan Saylan fikri olan, eylemden geri durmayan biriydi; böyle kişilerin sevmeyenleri de olur muhakkak, ancak sevenleri de sevgilerini belli etme ihtiyacı duyar. Türkiye'de insanların ismi etrafında cepheleştiği pek az kişi vardır; Türkan Saylan onlardan biriydi.

Allah bütün Müslümanlara rahmet eylesin.

Ardından yazılanlara bakılırsa, kendisini hayırla yadedenlerin cenaze törenlerinde yokluğunu en fazla hissettiklerinin hükümet üyeleri olduğu anlaşılıyor. Dün değişik gazetelerde çok sayıda yazar, “Hükümet neden temsil edilmedi?” sorusunu dillendiren yazılarla çıktı okur karşısına; törenler sırasında da bazı yorumcular aynı soru üzerinden kınayıcı konuşmalar yapmışlardı.

İyi de, cenaze törenlerinden birine hükümeti temsilen bir bakan katılsaydı, şimdilerde “Neden yoktular?” sorusunu soranlar dahil olmak üzere kalabalıklar acaba nasıl tepki verirlerdi? Geldiği için alkış mı alırdı bakan, yoksa?

Benzer bir durum, iki yıl önce Danıştay Baskını sırasında hayatını kaybeden yargıç için yapılan devlet törenine Başbakan Tayyip Erdoğan katılmadığında da yaşanmıştı. Töreni yayınlayan kanalların yorumcuları ve ertesi gün köşelerinde konuyu ele alanlar, Başbakanın törene katılmama tercihi üzerine kınayıcı yorumlar yapmışlardı.

Oysa o törene katılan bakanlara kalabalıklar hiç de hoş sayılmayacak tepkiler vermişlerdi... Türkan Saylan'ın cenaze törenlerine hiçbir bakan katılmamışsa, bunda, iki yıl önce Danıştay Baskını'nda hayatını kaybeden yargıç için düzenlenen törende bakanların ıslıklanması büyük rol oynamıştır. Kim hoş karşılanmayacağını bile bile bir törene katılır ki?

Cenaze törenlerinin geniş katılımlı olmasını isteyenlerin buna uygun bir hoşgörüyü her fırsatta sergilemesi gerekir. Sevgisizlik ve hoşgörüsüzlük ortamları çekinilecek ortamlardır.

Danıştay Baskını sonrasında meydana gelen gelişmeler sevgisizlik ve hoşgörüsüzlüğe bağnazlığın da eşlik edebileceğini gösteriyor. 'Ergenekon' süreci içerisinde kamuya mal olan bilgi ve belgeler Danıştay Baskını'na görmemiz istenenden daha faklı gözlerle bakma fırsatı doğurdu. Göründüğünden farklı olabilecek bir eylem Danıştay Baskını; zaten bu sebeple birden fazla mahkeme Danıştay Baskını davasıyla Ergenekon'un birleştirilmesi yönünde karar aldı. Danıştay davası Ergenekon kapsamında yeniden görülecek...

Bunun anlamı, Danıştay Baskını diye bilinen eylemin 'kışkırtma' amaçlı olma ihtimalidir.

Oysa baskının yıldönümü vesilesiyle düzenlenen törende kürsüye çıkan kendisi de yargıç bir konuşmacı, o ihtimali ve mahkemelerin kararlarını görmezden gelip eylemi farklı algılatmak isteyenlerin çizgisinde sözler sarf etti. Daha da hazini şu: 'Yargıç' oldukları anlaşılan dinleyiciler kitlesi özellikle o sözleri alkışlayabildi.

Siz siz olun da böyle bir garabeti sağlıklı biçimde yorumlayın bakalım! Danıştay Baskını'nın niteliği konusundaki kuşkular bireysel değil, yargıya ait ve kurumsal; buna rağmen yargıç konumundaki kişilerin o kuşkuları görmezden gelmesi ve eylemi eylemcilerin arzu ettiği biçimde yorumlaması akıl alır gibi değil.

“Neden hiç bakan yoktu?” diyenler herhalde şaka yapıyorlar. Şakayı bir tarafa bırakalım ve bazı çevrelerin hösgörüsüzlük ve sevgisizlikleri üzerine oturan bağnazlığın ülkeyi getirdiği noktayı doğru algılayalım. Böyle bir ortamda bir hükümet üyesinin, hatta farklı düşündüğü bilinen birinin törenlere katılması herhalde 'olay' çıkartacak bir davranış biçimi sayılırdı.

“Hükümetten niye kimse yoktu?” diye soranlar samimi değiller.