Kar yağdı… Olan oldu…
Hatıralar üşüştü zihnime…
Sardı, sarmaladı kadifeden kundaklara…
Evin sıcak, dışarısının soğuk olduğu bir İstanbul gecesinde kaçamadım geçmişin yumağına dolanmaktan…
Biraz da istedim sanırım.
Ve uyku firar etmiş durumda…
…
Ne zaman mevsim kışsa, bugünden koparmışsam zincirlerimi, geçmişin gizemli yaprakları arasında dolaşırım.
Bu bana acı mı verir? Hayır!
Elbette hüznün katmerli hallerini yaşadığım demler oldu.
Elbette geceyi gözyaşlarıyla uyandırmaya çalıştığım vakitlerim bol hayatımda…
Elbette açlıkla sabahladığım ve ‘Neden geceler bu kadar uzun oluyor’ diye ünlediğim anlarım var…
Bolca üstelik…
…
Açlığın ve yemek bulamamışlığın akşamlarında her zaman sokak başında ikindi üstlerinde görülen ‘Şam Tatlı’ yetişirdi imdadıma…
Her akşam gelirdi… Aynı saatte..
Ümraniye Çarşı’da Fatih Sultan Mehmet Caddesi’nin baş tarafında korsan taksi durağının karşısındaki kıraathane ve büfenin kesiştiği yerde olurdu.
Yeri sabitti…
Vakti belliydi…
Ahşaptan omuza atılabilen portatif tezgah ayağını açar üstüne ‘Şam Talı’ tepsisini yerleştiriverirdi.
Bir elinde tatlıları belirlenmiş kesik yerlerinden ayırmak ve sunmak üzere kullandığı ‘Tatlı Spatulası’ olurdu. Diğerinde ise tatlıyı üzerine koyarak verdiği yağlı kağıdı…
…
Kış günlerimin en önemli insanıydı bu tatlıcı…
Adını biliyor muyum? Hayır
13 yaşında olmanın saflığından olsa gerek ismini sormayı hiç düşünemedim.
Adı yoktu belki ama ‘Sanı’ vardı zihnimdi: Şam Tatlıcı Ağabey
Öyle ki, bunca yıl geçmiş olmasına rağmen yeri hâlâ muhkem…
…
Ne zaman mevsim kışsa ve vakit akşamüstüyse Şam Tatlıcı Ağabey’i hatırlarım.
Hayırla yâd ederim.
O bilir mi bunları? Bilmez elbette… Nereden bilsin benim yüreğimde neye karşılık geldiğini…
Nereden bilsin onun bana verdiği bir dilim ‘Şam Tatlı’nın benim akşam yemeğim olduğunu…
Nereden bilsin sabaha kadar onunla idare ettiğimi…
Bilmez elbette…
Bilemedi…
…
Kaç kez geçtim oradan ‘Şam Tatlıcı Ağabey’i görmek maksadıyla…
“Senin geçim maksadıyla belki de bin bir zahmetle hazırladığın bu ‘Şam Tatlı’ benim için ne kadar kıymetli bilir misin ağabey?” diyecektim kendisine…
Evet o bir tatlıydı sadece…
Birilerinin hiç tanımadığı sıradan bir tatlı…
Ya da değer vermediği…
Ama benim için hiç de öyle değildi…
…
Biliyorum bu durum duygusal hafızama kayıtlı…
Farkındayım çokça geliyor hatırıma.
Hele de karın yağdığı akşamüstlerinde…
Hayat böyle bir şey değil mi zaten?
Sizin için vazgeçilmez olan bir şey başkaları için pek bir ehemmiyetsiz olabilir…
Ve bu da normal bir durum…
Hepimizin önem ve öncelikleri farklı…
Duygusal hafızamız da bu konuda etkin… Kabul ediyorum…
…
İstanbul Kızıltoprak’ta sık uğradığım bir mekan var: Evce
Buradan bazı ihtiyaçlarımı alıyorum. En çok da taze yapılmış mantı…
Zamanla dost olduk kendileriyle… Sahipleri de çalışanları da hepsi mükemmel insanlar.
Tam esnaflar…
Karşılamayı da uğurlamayı da biliyorlar. Her zaman mütebessimler…
Bu yazıyla ilgileri nedir derseniz hemen ifade edeyim. Burada ‘Şam Tatlı’ bulunuyor!
Gel de uğrama şimdi…
Üstelik daha kapıdan girip selam vermemle birlikte bir dilim ‘Şam Tatlı’ ikramı hazır oluyor.
Sağ olsunlar…
…
Hayat bazen bizi hatıralara iliştirir. Gönlümüz takılı kalır.
Kimi zaman büyük bir huzur ile gözümüz kapanır ve kirpiklerimiz ıslanır…
Bazen de hüzne bulanırız.
…
Hayatımızı tatlandıran insanlar vardır!..
Onların sözleriyle, sohbetleriyle, nazarlarıyla tat kazanır her anımız…
Kendisine değil çevresine ve hayra odaklı yaşayan bu ‘tatlı insanları’ hayatımızda çoğaltmalıyız.
Muhabbetin fedaisi ve aşka er olmuş bu kişilerin sohbet halkaları ruhumuza yepyeni tatlar sunar.
Kaçırmayalım o tatları…
…
‘Şam Tatlıcı Ağabey’ hatırımda saklı…
En güzel yerde duruyor…
Hiç eskimeden üstelik…
Yaşıyorsa selamet ve sağlık diliyorum kendisine…
Göçmüşse gerçek âleme rahmet yağmurları diliyorum…
Yağan kar gibi…
HABER NAME/ 18.01.2011/ canbolatugur@gmail.com/ https://twitter.com/ugurcanbolat