Nisan ayı baharın bütün ihtişamını gösterdiği bir aydır; hava ısınır, çiçekler açar, kuşlar daha bir nağmeli öter, yeryüzü gelinliğini giyer ve insanlar âşık olmaya başlar. Nisan tabiatın adeta raksettiği aydır. Ancak, herkesin yaşama sevinciyle dolduğu bu ayda, Türklerin başı çok ağrır.
24 Nisan'la beraber her yerde sözde Ermeni soykırımı propagandaları hızlanır ve dört koldan Türkler ablukaya alınır. Birçok ülkede 24 Nisan'da "Ermeni mezalimini anma günü" adında etkinlikler yapılır; ve o gün, Türklerin ve Türklüğün toplu bir şekilde tezyif edildiği ve aşağılandığı bir gündür. Bu yüzden, yurtdışında yaşayan Türklerin bahar ayları çoğu zaman zehir olur ve bahar ortasında adeta ikinci bir kış yaşarlar.
Her yıl 24 Nisan'da Beyaz Saray taziyeler yayımlamakta ve söz konusu olayları "korkunç" ve bir "milletin kıyımı" olarak nitelemektedir. Bu sene bir sürpriz yaşamak istemeyen Türkiye, tasarının Mart başında Amerikan Kongresinin Dış İlişkiler Komitesinden geçmesi üzerine, radikal bir şekilde elçisini Amerika’dan çekti. Şimdi Türkiye bir kulağı Amerika’ya ve 24 Nisana dikmiş olarak yaşamaktadır.
Hatırlarsak, bugün dünyada yirminin üzerinde ülke sözde Ermeni soykırımını resmen tanımaktadır. ABD her ne kadar 1915-17 olaylarını federal seviyede henüz soykırım olarak tanımasa da, 50 eyaletten kırk kadarı resmen tanımaktadır.
California Valisi Arnold Schwarzenegger, geçtigimiz senelerde 22-29 Nisan arasını "Ermeni soykırımını anma haftası" olarak ilan etmişti.
Hatta, birçok Avrupa ülkesinde, sözde Ermeni soykırımını reddetmek Yahudi soykırımını reddetmekle eşdeğer tutulmaktadır.
Bugün, Fransa ve İsviçre'de Ermeni soykırımını reddetmek suçtur. 2006'da Fransa parlamentosu Ermeni soykırımını reddedenleri 5 yıl hapse ve 45 bin Euro cezaya çarptıracak bir yasa tasarısı hazırlamıştır.
Hollanda'nın iki büyük partisi, Hıristiyan Demokratlar ve İççi Partisi, 2006 genel seçimlerinde, üç Türk milletvekili adayını soykırımını reddettikleri için seçim listesinden çıkarmıştır.
Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi hâlihazırda soykırımını resmen tanımaktadır. Hatta, 2006'da Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi daha ileri gidip, soykırımını tanımayı Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne kabulü için ön şart olmasını önermiştir. Parlamentonun genel kurulu, bu teklifi aynı yıl büyük bir çoğunlukla reddetse de, Türkiye'yi -üyelik yolunda olan bir ülkeye yakışır bir şekilde- "geçmişiyle hesaplaşmaya" davet etmiştir.
Amerika'da ise 2007 yılında sözde soykırımı, federal olarak tanınmaktan son anda kıl payı kurtulmuştur. Birçok kez direkten dönen bu tasarının, bir gün ABD Kongresi'nde kabulü, artık bu iddianın bütün dünyaca kabulünü hem kolaylaştıracak hem de hızlandıracaktır.
Hal böyle iken, içerideki ve dışarıdaki Türklerin söz konusu soykırımın evrensel kabulünün politik, ekonomik ve kültürel etkilerini tam anladıkları söylenemez.
Türk halkının ve politikacılarının kendilerini, çocuklarını ve torunlarını zaman sürdükçe olumsuz etkileyecek bu gelişmelere tepkisi genelde ya umursamaz ya da ansaldır. Bu meseleyi, birçok kişi sadece "Ahmet Davutoglu’nun sorunu" olarak görmektedir.
1915 olayları olağanüstü şartların eseridir. Türkiye'nin 2005 yılında Ermenistan'a bu olayların ortak bir tarih komisyonuyla çözülmesi çağrısı cevapsız kalmıştır. Ermeniler bu davayı Uluslararası Adalet Divanı'na da götürmekten kaçınmaktadırlar.
Amerikan Ermeni Asamblesi'nden Brian Ardouny "Soykırımı tarihi olarak ispatlamamıza gerek yoktur, zaten politik olarak halihazırda kabul görmüştür." dediğine göre, aslında bu Ermenilerin tarihle yüzleşmekten çekindiklerini göstermektedir.
İtiraf etmek gerekirse, birçok Türk vatandaşı soykırım iddiaları konusunda hem 'bilgi' hem de 'bilinç' yoksunudur. Eğitim müfredatımız bizi bu tarihî konuda yeteri kadar bilgilendirmekten uzaktır. Birçok insanımız mevzuyu bilmediğinden, bu konuda pasif kalmaktadır.
Konu hakkında eksik ve kulaktan dolma bilgiler de, insanımız üzerinde tereddütler oluşturmakta, güvenini sarsmakta ve dolayısıyla sesini kısmaktadır. Bu konuda yeteri kadar bilinçlendirilmediğinden de, ne konuya ilgi duymakta ne de kendini bu konuda yetiştirmektedir.
Sessiz sedasız kaderimizi beklemekteyiz…