Dürülü defter misali, gönlümü koltuğumun altına kıstırdım.
Yoldayım…
Düşen yağmur taneleriyle erime korkum olmadan adımlamaktayım hayatı.
Yoldayım…
Üşüyen her yağmur damlası, düştükçe neslin üstüne herkeste bir telaş.
Sormayın!
Kaçıyor asıl ıslanması gereken ruhlar. Kaçıyor temizlenmekten.
Yaprakların, damların, olukların sırtına binmiş, bulutlardan atlayan damlalardan kaçıyor insanlık.
Islanmamak için koşuyor.
Eriyecekmişçesine koşuyor.
Yoldayım…
Kenarda, büzüşüp kendi sıcağı ile ısınmaya çalışan köpek misali üşümekteyim aslında.
Yoldayım…
“Giden gitsin mühim değil” ama “kalan yeter mi ki”nin derdindeyim.
Yoldayım.
Karanlığın kaybedemediği gözlerimdeki ferle yürümekteyim bir başıma.
Yoldayım…
Yitip giden ömrün kaçıncı nefesini harcamaktayım habersizim.
Yalnızca almaya bakıyorum.
Aldığım her nefesin beni yaklaştırdığı ölümü biliyorum ama yine de yürüyorum.
Yoldayım…
Takatim kesilip, dizlerimin üstüne çöktüğünde duracak zaman.
Burnumun üstüne devrildiğim vakit susacak zaman.
Gözlerimin feri söndüğünde kesilecek nefes…
Bir garip ölmüş şuracıkta desinler isteyeceğim.
Defter dürüldüğünde,
Yollar bittiğinde,
Islanmak önemsizleştiğinde,
Nefesler önemli hale geldiğinde,
Giden de kalan da değersizleştiğinde…
Yeniden başlayacak her şey.