Sabırlı kararlılık zamanı

xxx78

Terör örgütü PKK’nın birbiri ardına gerçekleştirdiği farklı eylemler gerçeği iyice gözlere soktu. Daha çok dış konjonktürden kaynaklanan sebeplerle ülkemizin en zayıf olduğu bir zaman diliminde bütün gücü ve kabiliyetini ortaya koyarak birkaç cepheden saldırdı PKK; ama hiçbirinde istediği sonucu alamadı.

İzmir/Foça’da, Şemdinli ve Çukurca’da, Hatay/Erzin’de saldırıları hiçbir etki yaratmadığı gibi Tunceli’de kaçırdığı milletvekilini iki gün içinde serbest bırakmak zorunda kaldı. Canlı bomba olarak kendini feda edecek militan bulmakta da zorlanıyor.

Daha da önemlisi şu: Sivil halktan beklediği desteği alamıyor PKK... Eylemleri ülkenin dört bir yanında yaşayan Kürtler tarafından tasvip edilmiyor...

Bağdat’ta ve Şam’da Türkiye yanlısı yönetimler bulunsa, belli ki, hareket kabiliyeti iyice kısıtlanacak... Yaşlanan lider kadrosunun yerini Türkiye-dışı ülkeler kökenli militanların almaya başlaması da mânidar... Farklılaşıyor PKK ve daha ‘Pan-Kürt’ bir örgüte dönüşüyor. Bu da onu yalnız Türkiye’nin değil, bölgenin diğer ülkelerinin de ‘sorunu’ haline getiriyor...

İçinden geçtiğimiz muhataralı dönem taşların oturmasıyla yerini istikrara terk ettiğinde PKK için daha da zor günler başlayacak...

Süreci kısaltmak ve PKK’yı iyice yalnızlaştırıp ülkemizde temsil ettiği iddiasında olduğu kesimlerle ilişkisini bütünüyle kesmek için daha aktif bir politik çizgi izlemek gerekiyor. PKK’nın terörü besleyen ve terörden beslenen bir örgütten başka bir şey olmadığını kem gözlere de sokacak bir politik çizgi...

Aslına bakılırsa Türkiye ‘Kürt sorunu’ konusunda bayağı mesafe aldı. Sorunun yalnızca ‘terör’ boyutuyla ilgilenmekten vazgeçip, kimlik ve dil yönlerinin daha önemli olduğu gözlemi eşliğinde, uzak durduğu adımları kararlılıkla atarak... Devleti temsil edenlerin sıcak davranışlarının ve halkın özellikleriyle barışık yöneticilerin süreci kısaltmada büyük katkıları oldu.

Nedir hâlâ ‘sorun’ teşkil eden konular? Onları da ortadan kaldırmak için dil ve kimlikle ilişkili anlamsız ayak sürümelerden vazgeçmek ve en önemlisi ‘yerinden yönetim’ anlayışını idareye hakim kılacak yapısal değişiklikleri gerçekleştirmek gerekiyor.

Hem de hiç gecikmeden...

Yazdığımı hatırlar gibiyim, ama yeniden kayda geçirmekte yarar var: IRA adlı terör örgütünün silâhlarını bırakmasıyla sonuçlanan süreç içerisinde keskin adımlar atmakta olan Tony Blair’in sabrı, hem de birkaç kez, örgütün ağır ölümcül saldırılarıyla çatlama eğilimine girmişti; kendini toplaması ve aynı yönde adımlar atmaya devam etmesi arzulanan sonucu getirdi.

Teröristi kanlı eylemiyle başbaşa bırakmak, örgütü öldürttüğü insanların hesabını vermeye zorlamak en iyi terörle mücadele yöntemidir.

Bugün böyle bir durum ülkemiz için de söz konusu... Çukurca ve Şemdinli’de, Foça’da ve Erzin’de, en son Tunceli’de eylemleri ters tepen, Türkiye kökenlilerin geri plana itildiği PKK, varlık sebebini yitiriyor. Kendini ve yaptıklarını anlatmakta zorlanıyor. Adam kaçırmaya giden militanlar ‘barış’ ve ‘dağdan inme’ özlemlerini dile getiriyor.

Unutmayalım: CHP de ‘çözüm’ istiyor...

Bundan daha uygun bir zaman mı olur?

Sabırlı kararlılık zamanıdır.