Partisinin lideri ve Başbakan Erdoğan`ı; zulmü, hırsızlığı ve Batıya ajanlığı ile ünlü devrik İran şahına benzetebilecek koyuluktaki kara cehaletin karanlıklarında yol almaya çabalayan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Hüseyin Çelik, her ne kadar partisinin politikalarının Saadet`in toplumsal etkisinden bağışık kalacağını iddia etse de alenileşen gerçek şudur ki, Kurtulmuş`un Saadet`i, muhtelif toplumsal duyarlılıkların siyasi sonuçlarını tetiklemede oldukça başarılıdır. Bu nedenle, Saadet`in oy oranının bütün kamuoyu araştırmalarında 5 puan seviyesinde ancak çıkmasına bakmaksızın, iktidar-muhalefet tansiyonuna yönelik her denklem çalışmasında belirleyici değişken rol Saadet`e verilmekte, bu partinin toplumsal etkisinin yolaçabileceği hesaplanamaz etkenler bütün senaryoların öncelikli tartışma konusu olmaktadır.
Saadet lideri Kurtulmuş`u 90`lı yılların başından bu yana tanıyan ve genel başkanlık niyetinin tebarüz etmeye başladığı en erken dönemden başlayarak da bugüne kadar kayıtsız şartsız destekleyen bu satırların yazarı, Saadet`in toplumsal dalgalanmalara sükunet getirecek kapasiteyi üretebileceğini ve bunu yapacak değişimi mutlaka tamamlaması gerektiğini muhtelif yazılarda dile getirmişti. Kurtulmuş`un 2008`de Saadet`e genel başkan seçilmesiyle birlikte yükselen umutlu beklenti ve bekleyişimizin, parti içinde yaşanan gruplaşmalar, üslup ve tarz farklılıklarının birbirini istiskal edecek boyutlara varması ve neredeyse Kurtulmuş`u sembolik figür ve bir koordinatöre dönüştürmeye matuf hamleler nedeniyle bir süre sonra hız kestiğini söylemek zorundayız.
Kurtulmuş, halihazırda siyasi hareket (Milli Görüş) ile siyasi parti (Saadet Partisi) arasına sıkışmış hüviyet bunalımına çözüm getirememeksizin kongreye gidiyor. 11 Temmuz`da gerçekleşeceği duyurulan kongrede tüzük reformu yapılabileceği, 2008 kongresinde çatışma mevzusu olan ve bazı müdahalelerle iyice şirazesinden çıkartılan partinin karar organı Genel İdare Kurulu`nun ıslah edileceği, parti kadrolarının toplumsal beklentiye uygun biçimde elden geçirileceği gibi radikal adımlar göreceğimiz yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Saadet`in bu iç işlerinin dışarıdan bakan gözlemciler açısından önemi, bu müdahalelerle bünyesini güçlendirmiş ve tedavisini tamamlamış olarak siyasi rekabete katıldığında toplumsal etkisi ile arasındaki makası makul seviyeye indirmenin ilk adımını atacak olması bakımındandır.
Çünkü Saadet`in mevcut bünyesi ile toplumsal etkisi arasında kusursuz bir çelişki vardır ve zaten bu çelişki nedeniyle, iktidar partisinin politikalarını etkileyebilecek boyutta toplumsal tesire neden olabilen bu partinin oy oranı %5`ten yarım puan yukarı çıkamamaktadır.
Saadet`in 11 Temmuz kongresiyle çözmesi gereken yapısal sorunların başında herhalde partisinin içinde bulunduğu derin kimlik krizi geliyor: Kurtulmuş, kimilerince Milli Görüş hareketinin organlarından biri sayılan bir siyasi partinin müdür, koordinatör, şef vs. türünden atanmış yöneticisi midir, yoksa kongre ile genel başkanını seçen, il ve ilçelerde o genel başkana bağlı teşkilatları bulunan, medyası genel başkana karşı sorumlu, partiye destek veren STK`ların ise yine genel başkan nezdinde akredite olduğu, bildiğimiz anlamda bir siyasi partinin genel başkanı mıdır? Hiçbir siyasi partinin bu meseleyi bu cümlelerle tartışması tabii ki beklenemez, ama özgür ve bağımsız bir yazarın yapması gereken de sorunu tespit aşamasıyla yüzleşmeyi kolaylaştıracak işlev üstlenmesidir.
2008 kongresinden epey önce Kurtulmuş`un çevresinin hayli sakin olduğu adaylık niyeti günlerinde hiçbir hesap kitabı denkleştirmeden, sadece inanarak destek vermiş, ama buna karşılık umudun adresi olduğu ve etrafının epeyce kalabalıklaştığı şu günlerde de mesafeyi arttırmışsak Saadet`in serencamı üzerine dürüst cümleleri kurmak da bize düşer.
Saadet`in 11 Temmuz kongresinin Türkiye açısından önemi, bu partinin yaklaşan genel seçimlerde veya seçim sonrasında ortaya çıkacak siyasi dengeler üzerindeki belirleyici etkiyi kongre salonunda üretip üretemeyeceğiyle ilgilidir.
Anayasa referandumu, Cumhurbaşkanlığı seçimi, Meclis seçimi, başkanlık sistemi tartışması, sürdürülemez ekonomik modelin sebep olduğu keskin adaletsizlik, dışpolitikada tökezleyen analizler, etnik sorunun depreşmesi ve terör sorununun savaşa dönüşmesi gibi sarsıcı başlıkların ele alınabileceği hükümet-muhalefet vasatının mevcuttaki temsilciler tarafından inşa edilemeyeceği çok açıktır.
Orta halli bir ailede doğup büyüdüğü halde emeklilerin maaşını arttırma ile Türkiye`nin büyümesini karşı karşıya getirecek kadar iktisadi gerçekler ve insaf duygusundan uzaklaşıp yabancılaşmış bir Çalışma Bakanı`yla, küresel iradenin İsrail`i terbiye etmek istediği analizine güvenip Gazze yolunda bir facianın yaşanmasına neden olan bir Dışişleri Bakanı`yla, Erdoğan`ı Abdulhamit`e ve İran şahına benzetmekle, düşürme senaryolarının vehametini gösterdiğini zanneden iktidar partisinin meczup yetkilisiyle, sorulan her soruyu bir saniye bekletmeden Başbakan`a havale eden bir Savunma Bakanı`yla, bakanların yarısından fazlasının ne yaptığından en küçük bilgimizin olmadığı bir kabineyle Türkiye başarıdan başarıya koşan bir ülke yapılabilir mi?
Buna mukabil, ülkenin demokratik değişiminde simgesel anlamı tüm sorunların önüne geçebilen başörtüsü yasağı (aslında dini hayat üzerindeki bariz kısıtlama) konusunda yaptığı özgürlükçü açıklama partisinin kimi sözcülerince “kişisel görüş” olarak tanımlandıktan sonra yarım gün bile dolmadan yaptığı açıklamadan geri dönen anamuhalefet lideri ile Türkiye birinci sınıf siyasi alternatifleri olan ülke mi kabul edilmeli?
Kurtulmuş`un Saadet`i; umut ve beklenti, tepki ve öfke, mutsuzluk ve taşkınlık frekanslarına dağılmış toplumdaki yoğun enerji birikmesi anında radikal bir değişimle kamuoyunun takdirine çıkabilecekse, maceraya girmemek için kimselerin ortalarda gözükmemeye çalıştığı adaylık niyeti günlerinde bile Kurtulmuş`a hesapsız destek vermiş bu satırların yazarı Türkiye için umutlanmaktan vazgeçmeyecektir