RÜZGÂRIN MUZİPLİĞİ ÜZERİNDE BUGÜN. Bazen böyle olur, şaşırtır beni.
Yağmur uyandırmasa üstün açık kalmıştı, rüyan kabusa dönerdi deyiverdi birden...
Ruh üşümelerinin sebebi bu değil mi zaten?
Geçenlerde rüzgâr bir soru sormuştu... Merhameti ifade eden bir davranış gösterirmisin deseler ilk aklına gelen örnek ne olurdu demişti.
Hiç düşünmeden cevaplamıştım: Üst örtmek...
Anlayamamış gibi bakınca izah ettim.
En çok üstü örtülmeyenler üşür dedim.
Sevgiden yana, merhametten yana, muhabbetten yana, ilgiden yana üstü örtülmeyenler üşür en çok...
Anne sevgisinden mahrum olan bir çocuğu hangi güneş ısıtabilir?
Babanın babacanlığından mahrum olan bir evladı kim yüreklendirebilir?
Ailenin kucaklayıcılığının dışına düşeni kim koruyup kollayabilir?
Eşin ilgi halkasının ötesinde kalan eşe hangi liman sığınak olabilir?
Bunlardan yoksun olanlar üstü örtülmeyenler değil mi?
Biz birbirimizin üstünü hep örtelim rüzgâr. Bugüne kadar yaptığımız gibi...
O muhabbet abasının altından hiç çıkmayalım emi?
Bir dostlar deminde bunu anlattım geçen gün. Rüzgâr da oradan duymuş. Benden bahsetmişsin yine dedi.
Ben hep senden bahsederim ki diye cevapladım.
Senden başka sözüm var mı benim?
Ve olmasını ister miyim?
Küçüklüğümde bir yurtta kalmıştım. Küçücük odacıklarımız vardı içine iki veya üç ranzanın sığabildiği...
Biz yaş olarak biraz büyüceydik. Sobanın o küçük odalara kurulamadığı büyük salonda olması nedeniyle bir öneride bulunmuştum.
Soba ve üst örtme nöbeti tutalım.
Kabul gördü. İşleme koyduk. Nöbet nisbeten daha büyükler arasında dönüyordu. Gece onlar tatlı uykusunda iken bizler sobayı harlar odaları tek tek odalır üstü açılanları örterdik.
Bir gece nöbetim sırasında ağlama sesleri duydum.
Korkutmamak için sesizce yaklaştım. Üstünü en çok atan çocuk değilmiydi bu.
Evet oydu.
İçini çeke çeke ağlıyordu.Hayır beni içine çeke çeke ağlıyordu.
Ama ben dayanamam ki...
Kendi sulugöz olan kişi nasıl başkasının gözyaşlarına bigane kalabilir.
Yaklaşınca ağlama sesleri kesilmişti. Usulca battaneyesini örttüm ve diğer odalara geçtim.
Bir süre sonra yine iç çekişlerini duydum. Tekrar örttüm üstünü, tekrar, tekrar...
O gece nöbetimin büyük bölümü ona hizmetle sonlandı.
Sabah bana sımsıkı sarılmıştı... Ah dedim içimden birşeyler koptu. Sormak istedim, yutkundum ama soramadım.
Namazlarını yanımda kılmaya başlamıştı. Safta yanımdan hiç ayrılmak istemiyor nereye geçsem onu biraz sonra yanımda buluyordum. Bir safta olmak istiyordu...
Zamanla samimiyetimiz ilerledi elbette...
Ağaç altında gölgelendiğimiz bir öğle arasında yine yanıma geldi... Gözlerinde bir başkalık vardı... Yine ağlamak istiyor da ağlayamıyor gibi yahut tenhada ağlamış da saklayamıyor gibi birşeydi.
Cân dedim gel hele, otur.
Oturmaya mecali yok gibiydi. Biliyor musun dedi.
Neyi dedim.
Benim üstümü hiç örten olmadı!
Ağlayışım bundan, iç çekişlerim, sakladığım hıçkırıklarım bundan...
Üstümü örtmen o kadar mutlu ediyor ki beni duyup gelmen için hep örtüyorum...
Üstümü hep örter misin dedi.
Örterim dedim düşünmeden, örterim.
Oturmadı yanıma, sevinçle uzaklaştı yaşıtlarına doğru.
O gün bu gündür merhametin simgesi üst örtmektir duygu hafızamda...
Aradan yıllar geçti. Onu gördüm. Yanına gitmeye derman sunmadı dizlerim...
Beni farketmiş olmalı ki koşarak geldi. Koca adam olmuş tabi. Çoluğa çocuğa da karışmış.
Yine biliyor musun diye başladı söze.
Neyi dedim.
Sen benim üstümü yine örtüyorsun... Hep örtüyorsun. Hiç beni soğukta bırakmadın.
Nasıl da ağlaştık!
O yanımdan ayrıldı ama bu defa benim üstüm açık kaldı sanırım.
Kim örtecek?
En iyisi şuracığa çökeyim de bir türkü ile örteyim üstümü!
"Bülbül havalanmış yüksekten uçar
Hasbahçe içinde gülüm var deyi
Seni seven âşık serinden geçer
Güzeller içinde yârim var deyi"