Bir köşe yazarı tarihe mal olmuş bazı Müslümanlara takmış, ortalama ayda bir şuna benzer yazılar yazıyor:
"Müslümanlar Farmason Afganî'nin, Farmason Abduh'un, Farmason Reşid Rıza'nın metodlarını benimseyecekler, izlerinden gidecekler, zihniyet ve anlayışlarını kabul edecekler ve kurtulacaklar... Ne boş, ne kof bir hayaldir bu. (8 Ocak tarihli yazısından)".
Bu cümlelerde iki vahim hata (iftira, vehim, hayali kurgu...) var:
1. "Reşid Riza farmason" diyor; bu apaçık ve tevili mümkün olmayan bir iftiradır. R. Riza hiçbir zamanda masonluğa girmemiş, tam aksine masonluk aleyhinde dört fetva yayınlamıştır.
2. Ben Türkiye'de ve İslam dünyasında "kurtuluşu bu kişilerin izinden gitmeye bağlayan" bir kimse bulunduğunu görmedim ve okumadım. Bu kişilerle ilgili gerçek bilgiye ulaşmak için çaba göstermek ve ulaşılan bilgileri yayınlamak başkadır, bu kişilere âdeta bey'at başkadır ve bu ikincisi suizandan ibarettir.
Masonluk meselesine gelelim.
Defalarca açıkladım, "Gerçek İslam'da Birlik" isimli kitabımda da yazdım, burada bir daha tekrar edeyim:
Efgânî ve Abduh'un siyasi mücadelelerinde bir araç olarak kullanmayı ve yararlanmayı denedikleri, sonra bunun çıkmaz bir yol olduğunu görerek terkettikleri masonluk; R. Riza'nın yazılarında ve fetvalarında değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Neşredilmiş Fetâvâ'sının 977, 979, 1121, 2062. sayfalarında yer alan –masonluk aleyhindeki– dört fetvası, 1978 yılında tarafımızdan tercüme ve neşredilmiştir (Nesil Dergisi, Ekim, 1978, s. vd.) Bu fetvâlardaki açıklamalarına göre "cemiyet (masonluk) aslında siyasidir, şahsi (ferdi) veya dini hakimiyetin bulunduğu her ülkede, yönetimin dinî rengi yok oluncaya ve idarecilerin diktaları sona erinceye kadar, siyasi olmaya devam edecektir. Bu maksat hasıl olunca, cemiyet sosyal ve edebi renge bürünür; üyeleri nutuklar söylemek, konferanslar düzenlemek, önemli kişilerle tanışmak için localarda toplanırlar... Yabancılar ve onların Mısır'da, Osmanlı ülkelerinde bulunan yabancılaşmış yerli yardımcıları, yıllardan beri buralarda masonluğu yayıyorlar. Elde ettikleri sonuç, siyaset ve idarenin dinden ayrılmasına, beşeri (laik) kanunların şeriat yerine geçmesine, müslümanlar ile gayr-i müslimlerin eşit ve kardeş olduklarına, birbirlerini dost bilmeleri gerektiğine insanları inandırmak ve zihinleri hazırlamak olmuştur. Masonluk cemiyeti önce, doğrudan papalık dinî hükûmetini ve hakimiyetini yıkmak, sonra da bütün dinî idareleri yıkarak, yerine laik yönetimleri koymak için kurulmuştur... Üyelerinin çoğu cemiyetin siyasi ve nihai amacını bilmezler... İlk kurucuları, temel taşını koyanlar Yahudilerdir. Asıl amaçları Hz. Süleyman'ın saltanat ve mülkünü Kudüs'te kendi milletlerine yeniden kazandırmak ve onun heykelini (Mescid-i Aksa'yı) eski haline getirmektir... Bu amaçla önce Hıristiyan ve İslamın dinî yönetimlerini yıkmışlardır. Sonra siyonist cemiyetleri ve emelleri ortaya çıkmıştır, İkinci Dünya Harbi'nde İngilizlere yaptıkları hizmetlere karşılık olarak –onların yardımı ile– Filistin'de bir vatan edinme hakkını kazanmışlardır, şimdi de Filistin'in sahiplerini vatanlarından kovmaya çalışmaktadırlar..." (Gerçek İslam'da Birlik, s.199)
Muhammed Amâra da Efgânî ve Abduh'un masonluğa girip çıkmaları konusuna temas ettiği bölümde şu açıklamayı yapmıştır: "O tarihlerde masonluğun iyi bir şöhreti vardı; çünkü ortaçağ Avrupasında imparatorların istibdadına ve papaların otoritelerine karşı çıkmıştı, ilmi araştırma merkezleri üzerinden kilisenin gerici baskısını uzaklaştırma, bilim adamlarının akıllarını, muhafazakâr din adamlarının baskısından kurtarma, hürriyet ve demokrasi yolunda çaba göstermişti, Fransız ihtilalinin ' hürriyet, eşitlik ve kardeşlikten ibaret olan' ilkelerini bayrak gibi kullanıyordu. Doğuda Arapların kendi geleceklerini belirleme meselelerinde, masonluğun Yahudi yöneticilerinin olumsuz etkileri henüz gün ışığına çıkmamıştı; çünkü yeni siyonizm hareketi, henüz ortada yoktu ve Filistin konusunda dünya Yahudilerinin niyet ve amaçları da keşfedilmiş değildi. Bütün bunlara rağmen Abduh ve Üstadı, masonların istibdad ile işbirliği yaptıklarını ve yabancıların, özellikle İngilizlerin Doğu'ya nüfuzları ile ilişki içinde olduklarını görünce, bu cemiyetten ümitlerini kestiler ve 'Mısır, Mısırlılarındır' sloganı etrafında toplanan Hür Vatan Partisi'ne (el-Hizbu'l-Vataniyyu'l-Hurr) girdiler." (el-A'mâlu'l-Kâmile, C. I, s. 22, 35-36; aynı konuda bak. Abdul'âtıy, el-Fikru's-siyasi..., Kahire 1978, s. 69).