Çocukluk günlerimin anısına;
Ramazan ayı yaklaşıyor Mevla nasip ederse on bir ayın sultanına kavuşmamıza çok az bir zaman kaldı. Biliyorum içinizden diyorsunuz şimdi, “Nerede o eski Ramazanlar?” Yaşım itibariyle çokta eski ramazanları bilemem fakat çocukluğumdaki Ramazanlar hakikaten bir başkaydı. Çocukken yaşadığım güzel günlerden ben de unutulmayan anıları olan günlerdi Ramazan günleri. Erkek kardeşim ve ben akşam yatmadan önce annemi ve ablamı tembihlerdik “Bizde oruç tutmak istiyoruz, bizi de sahura kaldırın” diye küçük olduğumuz için annem kıyamazdı bize. Bir gün sahurda uyandırırsa ertesi gün uyandırmazdı uykumuz bölünmesin hem de oruç tutmayalım diye. Ben küçük ablamdan söz alana kadar uyumazdım.” Abla uyuyacağım ama bak beni sahura kaldıracaksın söz ver” derdim o da “Tamam uyu söz uyandıracağım annem görmeden” derdi. Canım ablam sözünde de dururdu uyandırırdı. Bana seslenemediğinden annem duymasın diye ayağımı gıdıklardı hemen uyanırdım bende. Kardeşimi uyandırmaya giderdim. Annemin sahur için yaptığı birbirinden güzel yemekler vardı elbet ama benim gözüm hiçbirini görmüyordu. Erzurum yöremize ait cevizli keteler ve kayısı kompostosu benim vazgeçilmez sahur menümdü. Sahura kalktığımızda davul sesini duymak bizi çok heyecanlandırırdı. Ve davulcu evimize yaklaştığında pür dikkat dinlerdim acaba ne söylüyor? diye. Sahurda, davul sesi iftarda ise iftar topunun sesi mutlu ederdi kardeşim ile beni. Kardeşimle birlikte sırayla bizim evin davulcusu olurduk. Elimize aldığımız ya bir bidon yâda bir tencereye kaşıkla vurur annemleri güldürürdük. Sahurlarımızın da, iftarlarımızın da tadı bir başkaydı. Çocuk dünyamızda sıkıntılarımızın olmaması, ailemizin mutlak var olan sorunlarından habersiz olmamız çocukken yaşadığımız her şeyi güzel kılıyordu.
Kardeşimle iftarı bekler ezan okunmasına az zaman kala babam bize para verirdi, “Hadi ezan okunmadan koşun bakkala canınız ne istiyorsa alın” derdi. Oruç tuttuğumuz için canım babacığım ödüllendirirdi bizi. Babamdan parayı aldığımız gibi koşa koşa bakkalın yolunu tutardık kardeşimle. O an canımız ne istiyorsa onları alır koşarak iftara yetişmeye çalışırdık. Sonra evimizin balkonunda minarelerin kandillerinin yanmasını beklerdik kandiller yandıktan sonra da heyecanla beklediğimiz o sesi duyardık, iftar topunun sesi… Topun patlamasının ardındaki alevi görmek için gözümüzü hiç kırpmadan bakardık top atılan yere.
“Top atıldııı” diye bağırırdık balkondan annemlere, ardından ezan sesi ve beklenen vakit iftar vakti... Büyükler birbirinden güzel özenle yapılmış yemekleri yemenin mutluluğundayken ben ve kardeşim büyüklerle birlikte iftar yapmanın, onlar gibi oruç tutmanın mutluluğunu yaşardık. İftardan sonra annem mahalledeki arkadaşlarıyla teravih namazına gitmek için toplanırdı. Ben de hemen hazırlanır annemin başörtülerinden örter peşlerine takılır onlarla teravih namazı kılmaya giderdim. Şuan o günleri hatırlamak beni fazlasıyla duygulandırdı ve o anki heyecanı tekrar yaşattı.
Bir gün babamla eski ramazanlardan bahsederken babama sordum “Baba bizi bakkala niye daha erken göndermiyordun da iftar yaklaşınca gönderiyordun” dediğimde. “Eğer daha önce gönderseydim, size hiç vakit geçmezdi. Çocuktunuz bakkaldan aldıklarınızı biran önce yemek isteyecektiniz ben size eziyet etmiş olacaktım halbuki ben sizi ödüllendirmek orucu sevdirmek istiyordum” cevabını verdiğinde gözlerim dolu dolu oldu… Çocuklarına oruç tutmayı, namaz kılmayı, vs.. islamın emirlerini sevdirmek için anne ve baba olan okurlarıma nacizane tavsiyem sizlerde ibadetleri sevdirmek adına babamın bize yaptığı gibi, yapılan ibadetlerden sonra küçük ödüllerle ödüllendirin çocuklarınızı.
Şimdi yine ramazan geliyor çocukluğumdaki ramazan günlerini çok özlüyorum. Şairin dediği gibi “ Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer” dediği günlermiş meğer çocukluğumdaki Ramazanlar... Her geçen yıl bunu daha iyi anlıyorum. Keşke yine çocuk olsam, yine o güzel günleri yaşayıp mutlu olsam neden mi? Çünkü Ramazanda çocuk olmak yarı tok ama tam mutlu olmaktı.