Ramazan Gezmelerim -II- Kocamustafapaşa’nın Manevi Havası Bir Başka

Demliyazılar

Dünyadaki övünçlerimden biri de Paşalı olmam.

Çocukluğum ve gençliğimin bir bölümü Kocamustafapaşa’da geçti.

Kocamustafapaşa, İstanbul’un en eski yerleşim yerlerinden biri.

Her tarafı tarihi dokularla bezenmiş.

Camileri olsun, kilisesi olsun, sahili olsun, ufak tefek surları olsun her tarafından buram buram tarih kokuyor.

Küçüklüğümde Kocamustafapaşa çok farklıydı.

Yerler toprak veya taşlıydı.

Binalar eski ve gösterişli, çoğu da ahşaptı.

Mahallemizde tarihi bir cami vardı; Sancaktar Hayrettin Camii diye.

Tarihi Ayasofya Kilisesinden eski.

Bizans döneminden kalma bir manastır.

Bunu Fatih Sultan Mehmed Hazretlerinin Sancaktar’ı camiye çevirerek Müslümanların kullanımına sunmuş.

Ayrıca Kocamustafapaşa’da Ermeni vatandaşlarımızla hep beraber yaşardık.

Onların Kilisesinde her sabah saat sekizde ve akşam dörtte çanlar çalardı. Bazen de kırk metre ötedeki Abdi Çelebi Camii’nden gelen ezanla çan sesi birbirine karışırdı.

Herkes kendi ibadetinde ve birbirlerine saygılıydı.

O zamanın Ermenileri, çocuklarını Ramazan’da dışarıda bir şey yememeleri için uyarırdı, ezan okunduğunda da sesli müzik dinliyorlarsa seslerini kısarlardı.

***

Kocamustafapaşa’dan ayrılalı epey zaman geçtiği için buraların özlemi hep içimdeydi.

Çok iyi hatırlıyorum; Ramazanlarda her teravihi farklı camilerde kılardım. Ramazan Efendi Camii, Hekimoğlu Ali Paşa Camii, Sümbülefendi Camii, Abdi Çelebi Camii, Etyemez Camii, Cerrahpaşa Camii, Davut Paşa Camii, Bekir Paşa Cami vs. hepsinden ayrı ayrı haz alarak namaz kıldığım eski camilerdi.

Bu sene kendime bir iyilik yapıp bu camilerin bazılarını gezeyim diye düşündüm.

Bir akşam iş çıkışı yürüyerek Hekimoğlu Ali Paşa Camii’ne vardım.

Hekimoğlu Ali Paşa Camii’nin avlusu insana huzur veren bir yer. Çevre düzenlemesi mükemmel. Yerler hâlâ eski Arnavut taşlarıyla döşeli. Her yer çiçeklerle bezenmiş, yeşillik ve ağaç. Çiçeklerin o hoş kokusu avlunun her tarafına yayılmış bir vaziyette.

Bankta otururken bir taraftan o hoş kokuyu ciğerlerine çekiyorsun bir taraftan da o muhteşem yapıyı seyre dalıyorsun.

Eğer ruhunuzu dinlendirmek ve kendinizi dizginlemek istiyorsanız şöyle 10-15 dakika Hekimoğlu Ali Paşa Cami’nin avlusunda oturmanızı tavsiye edeceğim. Ha bir de kafa dengi bir dostunuz varsa muhabbete doyum olmaz.

Hekimoğlu Ali Paşa Camii 18. yüzyıl yapımı. Osmanlılarda üç dönem sadrazamlık yapan Hekimoğlu Ali Paşa tarafından mimar Çuhadar Ömer Ağa ile Hacı Mustafa Ağa’ya yaptırılmış. Caminin üç kapısı var ancak ikisi kullanılıyor. Avlunun da üç taraftan girişi var. Kıble tarafındaki kapının yaklaşık 150 metre aşağısında külliyenin portal kapısı var. Avlunun orta kapısının üstünde küçük bir kütüphane mevcut. Avludaki mermer şadırvanın yanında türbe var ve bu türbede Hekimoğlu Ali Paşa ve ailesiyle birlikte iki mezar bulunuyor.

Caminin içi diğer Osmanlı camilerinden biraz fark arz etmekte. Çinilerdeki farklılık hemen göze çarpıyor.

Burada ikindi namazımı eda ederken farklı bir haz aldım. Gerçi önceden ünlü Hattat Hafız İmam Hatip Hüseyin Kutlu Hocamızın kıldırdığı namaz daha bir lezzetli olurdu. Kendisinden Allah razı olsun, onu artık arada bir TRT’de güzel sohbetlerinden faydalanıyoruz.

Ben namazımı eda ederken sanki o an kendimi Osmanlı döneminde yaşıyormuşum gibi hissettim.

Allah razı olsun bu camiyi yapandan ve yaptıranlardan.

***

Oradan ayrıldıktan sonra az bir yürümeyle Kocamustafapaşa’nın otobüs duraklarının oradaki Ramazan Efendi Camii’ne vardım.

Bu cami kubbesiz ve ahşaptan yapılma. Diğer camilere nazaran daha sıcaklık veren bir cami.

Oranın bir tekke camii olduğu avluya adım atar atmaz anlaşılıyor.

1585 yılı yapımı bir cami. Saraya mal veren Bezirgânbaşı Hacı Hüsrev Çelebi tarafından Şeyh Ramazanüddin el-Mahfi adına Mimar Sinan’a yaptırılmış. Bunun için bu caminin bir diğer adı da tarihte Bezirgânbaşı Camii olarak geçiyor.

Avlusu çok değişmiş. Benim çocukluğumdayken avlu daha dağınık ve gösterişsizdi.

Yapılan yeni düzenlemeyle o dağınıklık gitmiş, daha fazla kullanılır alan oluşmuş.

Caminin içi teknolojiden nasibini almış ve ışıklandırması değiştirilmiş, cemaatin daha rahat namaz kılması için klimalar konulmuş.

Caminin ahşap süslemeleri camiye bir sıcaklık katmış. Ben camilerin mermerden ziyade ahşap olmalarını tercih ederim. Çünkü ahşap insana geçmişi hatırlatır.

Caminin içerisindeki ahşap süslemeleri ile İznik çinilerinin raksına doyum olmuyor.

Camiden dışarı çıkarken hemen sağ tarafta Ramazan Efendi’nin kabrinin olduğu türbeyi görebilirsiniz. Türbenin içerisindeki Ramazan Efendi’nin sandukası kendisini ziyaret edenlere feyiz dağıtıyor. Ayrıca onun yanında 7 tane daha mezar var.

Bu türbenin karşısına geçip kendinizi bir an dünyadan soyutlayarak samimi bir kalple az da olsa Kur’an okumanızı tavsiye edeceğim.

Eğer böyle yaparsanız kalbinizin ne kadar yumuşadığını hissedeceksiniz.

***

İstemeyerek de olsa Ramazan Efendi Camii’nden ayrıldıktan sonra birkaç dakika sonra kendimizi Sümbül Efendi Camii’nin avlu kapısında bulduk.

Bir sonraki yazımızda da size Sümbül Efendi Hazretleri ve caminin müştemilatı hakkında genişçe bilgi vereceğim.

Ayrıca 30 yıl sonra görüştüğüm bir dostumdan ve Sümbül Efendi Erkek Kur’an Kursundaki iftarımdan da bahsedeceğim.

Konuyla ilgili linkler;

 

 Hekimoğlu Ali Paşa’nın güzelliğini seyretmek için burayı tıklayın. 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.