Türkiye,
Medeniyetlerin muharebe meydanı, küresel güçlerin rekabet alanı, İslam’ın asli boyutta ve ehli sünnet temelli yaşandığı nadide ülke. Küresel operasyonların ve her tür dış destekli hamlenin her daim yaşandığı ve halkının buna her an hazır olduğu; her tarafı kanla yoğrularak vatan edinilmiş kadim coğrafya.
Ve yenilenen, değişen, gelişen; sıradanlıktan ve durağanlıktan hazzetmeyen; heyecanlı, samimi, cesur ve kararlı bir millet. Dost olana daha fazla dost olan, vatanına kastedene ise ölümüne düşman olan bir millet. Bir medeniyetin ve bir milletin tasavvuru ancak Türk milletinin şahsında tasvir edilip Türk milletinin inancıyla yüceltilebilir.
15 Temmuz gecesi ortaya konan sinsi planı yaşarken ve hatırlarken de hep bu olgular üzerinde kanaat geliştireceğiz. Bu millet Türk’ü, Lazı, Çerkezi, Kürdü, Arabı ve nice etnik kökene sahip unsurlarıyla tek bir millet olmanın ve ne denli büyük bir güce ve iradeye sahip olduğunun eylemini yaşadı ve yaşattı o gece. Mısır’a, Suriye’ye, Libya’ya, Irak’a ve bilimum İslam ülkesine strateji ve eylem ihracında bulundu. Özellikle Mısır darbesinde yaşanan kırılganlığın ve İslam sathındaki geri çekilişin rövanşını Türk milleti öyle etkili bir şekilde aldı ki bu rövanş halklara bir cesaret ve kararlılık örneği, Rotschild ve Rockefeller gibi kan emicilerin paradorlar kamarasına korku ve mağlubiyet vesikası olarak yansıdı.
ABD ve İngiltere güdümlü FETÖ terör örgütünün sadece Türkiye'ye paralel devlet değil de tüm dünyaya yeni bir İslam anlayışı; pek tabiki İslam alemine paralel bir din olarak ihraç edildiği bir sistemde; hareketin Türkiye ayağında ve en stratejik merkezinde darmadağın olma süreciydi bu yaşananlar. Peki nedir bu paralel din? Batı medeniyetinin(?) ve ekonomiyi kurgulayan paradorların asla rahatsız olmayacağı hatta sömürmek istedikleri coğrafyaları daha iyi sömürebilmelerine paravan olacak yeni bir dini anlayış ve yeni bir retorik. İslam aleminin kendilerine; yani emperyal ve küresel unsurlara karşı olan tepkili tavırlarını tamamen duygusuzluğa ve vurdumduymazlığa taşıyacak, cihat anlayışını ve düşünme iradesini ellerinden alacak, kendilerine rolleri halihazırda biçilmiş bağlılar yetiştirecek, olağan ve sıradan bir hayat felsefesi sunacak olan tezgah.
CIA güdümlü ve Vahhabi, Selefi tandanslı Daeş (Işid) türevi örgütlerin haydutluğundan, vahşiliğinden kaçanların ''Denize düşen yılana sarılır'' misali sarılacağı protestanlaştırılmış bir İslam anlayışının ürünü olan yapıdan bahsediyoruz. Zaten her türlü bölünmeye uğratılmış; Şia ve Vahhabi gibi fitne yapılarının türetildiği ve faaliyet alanları oluşturulduğu gerçeği ortadayken; bunların sac ayağı olarak yarım asırdır kurgulanan ve siyasal mühendislik açısından çok iyi hesaplanan beynelmilel F-Tipi din kılıflı örgütlenmenin nasıl palazlandığını ve neler yapabildiğini izliyoruz.
Şimdi ise İslam aleminin Şia ve Vahhabi bağnazlığı ve terörü ile kuşatmaya alındığı ortamda İslam esaslarını asıl haliyle yaşayan ehli sünnet gruplara Fetullah Gülen ve onun batı için zararsız öğretileri bir inanç sistemi olarak pazarlandı ve halen pazarlanmaya çalışılıyor. Tek tip olma ilkesine dayanan; düşünceden, sorgudan ve idrakten arındırılmış güdülü militanlarıyla CIA’in şubesi ve Anglasaksonların hizmetkarı olarak görev yapan; başlarında putlaştırılmış bir şizofrene kurma oyuncak misali verdirilen emirlerin bu teröristler tarafından harfiyyen uygulandığı Hasan Sabbah haşhaşilerinin modern dünyaya entegre olmuş halini görüyoruz. Ve gördükçe de İslam kılıfına büründürülmüş, İslami simgeleri kullanan bu ve bunun gibi örgütlerin aslında sadece ülkemiz için değil beynelmilel bir tehdit olduğu ve uluslararası istihbarat ağlarının bize karşı kullandığı maşa olduğu gerçeği berraklık kazanıyor.
Vahhabi örgütler istedikleri gibi cellatlıkla Sünnileri katlediyor. Batı’nın sözde düşman olduğu görünümü verilmiş fakat öz evladı olan Şii-İran, Ortadoğu’nun her yerinde yayılmacı bir politika izliyor ve genişliyor. Onlar da Sünnileri yani batı için zararlı olan ehli sünnet grupları hedef alıyor. Fakat ne Ehli Sünnet Müslümanlar bu kıyımla yok edilebiliyor ne de savunmasını onların verdiği İslam’ın özü dezenformasyona uğratılabiliyor. Ve ehli sünneti zihniyeten, inancen yıkmaya çalışan; fiilen etkisizleştirmeye çalışanların Kardinal Mr Gülen ile yürüttükleri sözde hoşgörü dini projesi bu milletin balyoz gibi inen şamarıyla en ağır darbesini alıyor.
Ve bu kadim millete tekrar değinmek gerekiyor,
Bu asil millet 15 Temmuz gecesi meydanlara inerek; tanklara, uçaklara ve her türlü silaha kafa tutarak aslında sadece kendi birlik ve bütünlüğünü değil; İslam aleminin birlik ve bütünlüğünü muhafaza altına aldı. İslam alemi içine fitne tohumu ekerek Müslümanları paradorların kontrolüne kanalize etmekle görevlendirilmiş bu yapıya ve onu ülkemize saldırtan İngiltere ve ABD’ye mağlubiyetin en afillisini yaşattı.
Ayrıca demokratik seçim çalışmalarında (ki demokrasi anlayışları tartışılır) ve hatta ulusal günlerinde 500 kişilik konferans salonlarını dolduramayan Batılı güçlerin Yenikapı Mitingi’nde 5 milyonu meydanda görmesi kendi hesaplarına korku ve yenilginin nişanesi olarak tarihe geçecektir. Ve en nihayetinde vatanına kastedildiği anda çoluk çocuk-delikanlı, yaşlı-genç, sağlıklı-engelli gibi ayrım gözetmeksizin ölmeye giden bir milletin tankla, uçakla, ekonomik manipülasyonlarla, hatta H.A.A.R.P ile dahi hizaya çekilemeyeceğini gören Batı için ''Abdülhamit'i deviremeyeceklerinin'' ve millete rağmen hesap yapamayacaklarının, gerektiğinde büyük bedeller ödeyeceklerinin mesajı en ulvi şekilde verilmiş oldu.
Selam olsun Yeni Türkiye'ye, selam olsun küllerinden doğmuş bu cesur millete...