İsrail 200 günü aşkın bir süredir Gazze’ye saldırıyor. Dünyanın gözü önünde büyük ve kabul edilemez bir katliam yaşanıyor. Bu yazıda artık hepimizin bildiği sayılardan bahsetmeyeceğim. Ne kadar çocuk, ne kadar kadın öldü vs…
İnsanlık önce şaşkınlıkla seyretti olup bitenleri, anlamaya çalıştı. Bu sefer mızrak çuvala girmedi. Sansür, engelleme çabaları işe yaramadı. İnsanlığın vicdanı sosyal medyanın da katkısıyla gizlenemeyen bu katliama karşı harekete geçti. Sokaklar, meydanlar, Tren garları her yer birbirinden farklı ve anlamlı eylemelere sahne olmaya başladı. Eylemler en sonunda ABD’de üniversite kampüslerine sıçradı ve buradan dünyanın çeşitli ülkelerinde üniversite kampüsleri Filistin’e destek gösterilerin sahnesi oldu. Üniversite yönetimlerinin ve polisin baskısına rağmen bu eylemler halen devam ediyor…
ABD’li politikacılar İsrail’in vahşi soykırımına silah dahil her türlü desteği verirken, özrü kabahatinden büyük “barış” söylemlerini bu sefer kendi kamuoylarına yutturamadılar. Üniversite kampüsleri gerçeği gördü ve kabullenmedi. Başta öğrenciler olmak üzere vicdanlı öğretim görevlileri de bu vahşeti durdurmak için harekete geçti. Eylemlerde cesaret ve kararlılık ön plandaydı.
Eylemler o kadar samimiydi ki bu samimiyet tüm kamuoylarında karşılık buldu. Siyasiler gelecekleri için kaygı duymaya başladılar…
Dünya’da bu gelişmeler yaşanırken bizde durum ne derseniz maalesef durumumuz pek parlak değil…
Kamuoyu tepkilerimiz maalesef çok yetersiz ve samimiyetsiz, eylemlerimiz ruhsuz…
Tam bu konuları düşünürken karşıma İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Prof. Dr. Şinasi Gündüz’ün sosyal medya paylaşımı çıktı.
Şinasi Hoca’nın verdiği röportajdan ilgili bölümü aynen aşağıya alıyorum. Lütfen dikkatlice okuyalım:
Binlerce akademisyen olan İstanbul Üniversitesinden eyleme sadece 200 akademisyen katıldı…
“Müslüman olsun olmasın aslında insanlığın vicdanen verdiği bir karşı bir ses. Her ne kadar Batı medyası ne kadar Manipüle etmeye çalışsa da ne kadar baskılasa da insanların serbest bir şekilde haber alma kaynaklarını özellikle sosyal medya aracılığıyla olayların gerçeklerine vakıf olan insanların ortak ses vermesi bu son derece gerçekten İnsanlık adına olumlu bir şey. Peki bizim ülkemizde ya da bu coğrafyada genel Müslüman denilen coğrafyada niye böyle bir şey yok? Bizim tarlayı süren iyi sürmüş. Yani gerçekten bizim tarlayı süren iyi sürmüş ve bu tarladan hiçbir şey çıkmıyor. Bir kaç ay kadar önceydi biz burada Beyazıt Meydanı’nda üniversite hocaları olarak Gazze’deki soykırımı telin eden bir toplantı yapalım dedik; Bir iki STK öncülük yapmıştı. Biz de cübbelerimizi giydik ve gittik oraya. Tüm İstanbul’da kaç kişiydik biliyor musun orada cübbeleriyle duran? 200 kişi civarındaydı. Sadece İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde 180 akademisyen var. Sadece İstanbul Üniversitesi’nde binlerce akademisyen var. Düşünebiliyor musunuz hepi topu 200 kişi. Üzerimize ölü toprağı serpilmiş. Niye üç maymunu oynuyoruz? İstisnaları bir kenarda tutarsak sadece dindar muhafazakar denilen çevre değil yani işte sanatçısından entelektüeline kadar sol çevreden milliyetçilere, liberallere kadar büyük bir kısmı, gerçekten bırakın üç maymunları oynamayı, adeta el ovuştururcasına ya bir an önce şu Gazze işi bitse de bu gündemden düşse havası içerisinde.”
Maalesef hali pür melalimiz bu…
Bu yazıda kendi yorumlarıma fazlaca yer vermeyeceğim. Yıllar önce ilk kez Seyfi Say’dan duyduğum bir tarihi anekdotu sizlere aktarıp yazıyı bağlayacağım.
Zağra Müftüsünün Hatıraları (Tarihçe-i Vak’a Zağra) çeşitli yayınevleri tarafından basımı yapılmış bir eser. Zağra’yı Sivas’ın ilçesi Zara ile karıştırmayalım.
Burada bahsi geçen Zağra Kuzey Bulgaristan’da geçen bir kasaba…
Zağra Müftüsü Hüseyin Raci Efendi bu hatıratında1877-78 (93 Harbi) sırasında yaşanan tarihi olayları ve göçe zorlanan Balkanlardaki Müslüman Türklerin hazin hikâyesini anlatır.
Hatıralar içerisinde yer alan bir anekdot şöyledir: Ruslar Zağra’ya yaklaşırken bir alim 50-60 kişilik bir genç grubuyla birlikte Rus ordusuna karşı durmak isterler. Binite ihtiyaçları vardır. Halktan bu konuda destek isterler. Halk kendilerine sadece 20 kadar at, merkep ve katır verir. Yeterince güç bulamayan direniş Ruslara dayanamaz ve kasaba Ruslarca işgal edilir.
İbretlik olan şeyse bundan sonra ortaya çıkar. Ruslar halkın mallarına el koyarken binitlerine de el koyar. Rusların el koyduğu binit sayısı 600’dür.
Kasabalarını korumak için sadece 20 binit fedakârlığı yapan halkın düşman tarafından el konulan binit sayısı 600’dür…
Ben bu iki anekdotun sonunda başkaca bir şey söylemeyeyim. Hepimiz kendi adımıza çıkarımlar yapalım. Hatta bu yazının altına yorum olarak da yazalım.