-Babam Milliyet'i satmaya mecburdu. Abdi Amca öldürülmüştü. O, hayattaki en yakın arkadaşıydı. Çok kırıldı, küstü. Devamlı öldürüleceğiz veya kaçırılacağız endişesiyle yaşıyordu. Üzerimize titrerdi. Babamın Milliyet'i satmasındaki en büyük neden başımıza bir şey gelebilir diye bizi korumak istemesidir. (Sabah/ 13 Ocak 2007)
Bu sözler, Milliyet'in eski sahibi Ercüment Karacan'ın oğlu Ömer Karacan'a ait
1979 Şubat'ında uğradığı suikast sonucu hayatını kaybeden Abdi İpekçi son nefesini verinceye kadar Milliyet'in satışına engel olan isimdi.
İpekçi öldürüldükten sonra Karacan iyice karamsarlaştı, sonunda da pes etti.
*
Gazetenin yeni sahibi o dönemde pek tanınmayan sanayici Aydın Doğan'dı. Doğan, Milliyet'in sahibi olmadan önce (8 Ekim 1979) başkanlığını Ercüment Karacan'ın yaptığı 'yeni' yönetim kuruluna girmişti.
Doğan, nasıl olmuştu da Milliyet'i satın alabilmişti?
Statükonun en muteber simalarından Vehbi Koç'a yakınlığının bu süreçte etkisi olmuş muydu?
Bu hususu yıllar yılı hep reddetti: Koç'un benim yayın grubumla hiçbir ilişkisi yoktur dedi.
Milliyet, 12 Eylül'le birlikte Statükocu yörüngeye yerleşti. Giderek Ordu'da en çok tutulan iki gazeteden biri oldu.
Statükonun Amiral Gemisi Hürriyet'in 1994'te Aydın Doğan'a satılması, Milliyet'in vaktiyle yaşadığı el değiştirme hadisesi hakkında da yeterince fikir vermişti.
Hürriyet'in Devlet Gazetesi rütbesi zirveye çıkmıştı.
12 Eylül Kavşağı'nda Milliyet'i, on dört yıl sonra da Hürriyet'i Statükonun kontrolü dışındaki sermayenin alabilmesi elbette mümkün değildi; buna izin verilmezdi!
*
Darbe destekçiliği, Gizli Egemenlerin psikolojik harekat merkezi gibi çalışmak gibi görevler, Doğan Grubu'nun başını çektiği Egemen Medya'nın temel işleviydi.
Doğan Medyası'nın siyasi iktidarlarla ilişkisini aslında Gizli İktidarın hükümetlere çektiği hareketler veya kimi zaman yaptığı ince ayarlar bağlamında da düşünmek gerekir.
Grubun, 28 Şubat sürecinde 57 milyar dolar hortumlanırken sessiz kalması; adı uzun süre yolsuzluk dosyalarıyla birlikte anılmış kimi Statükocu siyasilerle birlikte hareket etmesi fazlasıyla manidardı.
Son dönemde, Statüko'nun hakimiyetini yitirmiş olması Doğan Grubu'nu çok zor durumda bıraktı.
Türkiye'nin gidişatını belirleme ayrıcalıklarını yitirdiler; siyasal süreçleri dizayn etme iktidarından uzaklaştılar
En önemlisi, Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasını engelleyemediler
AKP'nin kapatılmayışına fena içerlediler
Aydın Doğan başbakanlara mektup yazmayı öteden beri seviyordu. Ne yazık ki, artık mektup yazarak bir başbakana ayar çekmesi mümkün olamıyor!
Ne yapıyor? Erdoğan'ın konuşmalarına En son 12 Eylül döneminde böyle sarf sözler ediliyordu diye göndermede bulunuyor. Radikal'indeki Mehmet Ali Kışlalı da bu gibi durumlarda adetten olduğu üzere 27 Mayıs'ı hatırlatıyor
Eskiden bize hareket çekenlerin başına bakın neler gelmişti? demeye getiriyorlar, her ikisi de
Alışkanlıkları depreşiyor, eskiden olduğu gibi darbelerle korkutmaya çalışıyorlar; ama nafile
Kaybeden Statükonun kadim destekçileri 2008 Türkiye'sinde fevkalade zordalar
Her Ergenekon bahsi açıldığında nedense ödleri kopuveriyor!
*
Aydın Doğan, Reuters'a Tartışmanın ne kadar süreceği hükümete bağlı diyor. Başbakan'la kavgamız Ergenekon gündeminin ne kadar üzerini örterse o kadar iyi olur diyecek değildi, ya!
Ya, Başbakan?
Almanya'daki Deniz Feneri davasında beklenen karar dün açıklandı. Derneğin üç yöneticisi dolandırılıcılık suçundan muhtelif hapis cezalarına çarptırıldılar. Dava dosyası Türkiye'ye intikal ettiği vakit, AKP hükümeti üzerine düşeni yerine getirmeye/gereğini yapmaya mecburdur