Deniz Bey, günlerce postacıyı bekledi; gözü Başbakan'dan gelecek “açılım mektubu”ndaydı…
Önceki gün Parti Meclisi toplantısı öncesinde gazetecilerin sorularını cevaplarken “Postacı kapımızı bugün de çalmadı” diyordu, CHP lideri…
Neyse ki…
Sonunda, postacı CHP'nin kapısını çaldı, beklenen mektup dün akşam saatlerinde Baykal'a ulaştı.
“Göreceksiniz, Erdoğan'dan içi boş bir mektup gelecek!” kehanetinde bulunmuştu, Baykal…
“Hem Başbakan'ın mektubunun, hem de kendisinin ona vereceği cevabın içeriğini kamuoyunun bilgisine sunacağını” söylüyordu.
Mektuptan, sadece…
“Erdoğan'ın randevu talebi” çıktı.
*
AKP hükümetinin, Kürt açılımını/demokratik açılımı yeterince anlatamadığını; bu hayati süreci kamuoyuna olması gereken şekilde sunamadığını hep söylüyorum.
Hatta…
Varsayalım, şu anda başbakanlık koltuğunda Baykal oturuyor olsaydı; açılım sürecini Erdoğan'dan çok daha iyi anlatırdı diye düşünüyorum!
*
Yirmi yıl önce SHP'nin –yerleşik kalıpları kıran- Kürt Raporu'nu hazırlatan kişidir, Deniz Bey…
Yirmi yıl sonra…
Kürt açılımına sert tepki göstererek/destek vermeyerek öylesine yaman bir çelişkiye imza attı ki, Baykal…
Çelişkisinin farkında olmaması mümkün değil…
Bu durumu Deniz Bey'in uzatmalı siyaset filmimizde Erol Taş rolünü oynuyor olmasına verdiğimi daha önce size izah etmiştim.
“CHP liderinin aktörlüğünün, gelgitlerinin bir sistematik içinde icra ediliyor olmasına binaen, Baykal'dan Kürt açılımı konusunda sürpriz bir adım gelirse şaşırmayacağımı” da geçenlerde yazdım.
*
Peki, bu arada ne oldu?
Baykal'ın partisinin, Güneydoğu ve Doğu'daki teşkilatları ile akademik çevrelere hazırlattığı “CHP Kürt Raporu 2009” başlıklı bir çalışmanın varlığı ortaya çıktı.
Otuz dört sayfalık raporun ayrıntılarının Yeni Şafak'ta yer alması parti yönetimini epeyce rahatsız etti.
Baykal'dan habersiz hazırlanması imkansız olan bu rapora…
Basına sızdığı için…
Erol Taş gibi davrandı, CHP lideri!
*
Deniz Bey, postacı yolu gözlüyordu.
Mektup gecikse de, sonunda geldi.
Erdoğan'ın randevu talebine Baykal'ın ne cevap vereceğini merakla bekliyoruz.
Burada unutmamamız gereken ise “postacının kapıyı iki kere çaldığı” gerçeğidir.
Deniz Bey'in herkesten daha iyi bildiği bir husustur, bu hakikat…
Diyeceksiniz ki…
-Postacı kapıyı ilk kez çaldığında Deniz Bey kapıyı açmadı; ikinci kez çaldığında açar mı?
-Baykal, yine olumsuz cevap verecek gibi görünüyor.
*
Öyle dahi olsa…
Bu durum, postacının kapıyı ikinci kez çalması örneğinde olduğu gibi Deniz Bey'in açılım konusunda sonsuza kadar tepki göstereceği anlamına gelmez!
Gelgitleri meşhurdur; döne döne oynar rolünü, CHP lideri!
*
Deniz Bey, Postacı Kapıyı İki Kere Çalar filminin ilk versiyonunu (1946) yıllar önce muhakkak seyretmiştir.
“Postacının kapıyı ikinci kez çalması” esprisi…
“Cinayetten yırtmak üzere olan” bir katilin, kapının “mutlaka” ikinci kez çalınacağı gerçeğini mahkemede öğrenmesiyle…
Yani, “son anda yakayı ele vermesiyle” ilgilidir, o filmin finali…
Bizim anlattığımız siyaset filminde ise cinayet ve katil yok; siz metaforumuzun özüne odaklanınız, efendim…