"Polis, Jandarma, Yargı Var Demeyin; Taşla Sopayla, Silâhla Müdahale ve Mücadele Edin!"
Millî Eğitim Bakanlığı'nın resmî bir internet sitesi var: www.meb.gov.tr... Bu sitenin belirli günler/19mayis/vecizeler/ataturk_genclik.html kısmına bakarsanız orada, metnini aynen aldığım aşağıdaki beyanı bulacaksınız. Bunda Atatürk şöyle demektedir:
"Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, "Bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır" demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silâhla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: "Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım!" Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa'ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve âmilleri düzeltmek de benim vazifemdir!" İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!"
Atatürk'ün sözlerini tahlil edelim:
1. Gençlik devrimlerin ve Kemalist rejimin bekçisi ve sahibidir.
2. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve hareket duydu mu hemen müdahale edecektir.
3. Bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir.
4. Nasıl müdahale edecektir? Elle, taşla, sopa ve silâhla, nesi varsa...
5. Yakalansa, hapse atılsa bile "Ben inanç ve görüşlerimin gereğini yaptım.Müdahale ve hareketimde haklıyım" diyecektir.
Çıkan neticeler:
a. Kemalist rejimin ve devrimlerin korunmasında yargı, polis, jandarma vardır denmeyecek; fiilen, silâhla, şiddetle harekete geçilecektir.
b. Gençlik bu hareketinde her hal ü kârda kendini haklı görecektir.
c. AKPartisi iktidarının Millî Eğitim Bakanlığı yukarıdaki beyanı resmî sitesinde halka duyurarak Kemalist gençliği (Taşla, sopayla, silâhla, elinde ne varsa onunla) harekete çağırmaktadır.
d. Bu memlekette milyonlarca Müslüman genç vardır. Onlar da kendi inançlarını, dinlerini, temel hak ve hürriyetlerini elle, silâhla, taşla, sopayla korumaya kalkarlarsa ne olur?
e.Bu gibi beyanlar resmen yayınlanarak Kemalistler isyana teşvik etmektedir.
Mustafa Kemal Paşa vefat edeli 72 yıl oldu, devlet hâlâ, geçerliliğini yitirmiş bu gibi tehlikeli beyanları resmen ilan ediyor.
Bu ülkede polis, jandarma, yargı dinlenmez ve silâhla, taşla, sopayla hak aranırsa o memlekette anarşi ve kaos olmaz mı? Kardeş kavgası çıkmaz mı?
Türkiye'de Millî Eğitim Bakanlığı hiçbir zaman millî olmamıştır. Bakanlık milletin ve devletin eğitim bakanlığı değil, resmî ideolojinin eğitim bakanlığıdır.
Eğitim Bakanlığı millî olmak istiyorsa, resmî internet sitesinin başına şu metinleri koysun:
1. Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi.
2. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi.
3. Millî kimlik ve kültürle ilgili temel metinler.
Sayın Millî Eğitim Bakanına sesleniyorum:
Yukarıda metnini verdiğim beyanları yayınlayarak bindiğiniz dalı kesiyorsunuz.
Muhaliflerinize isyan etme hakkı tanıyorsunuz.
Şiddete, silâha, taşa, sopaya dayanan müdahalelere yeşil ışık yakıyorsunuz.
Bu yol Türkiye'yi iç savaşa, felâkete götürür. Allah saklasın 1936-39 arasındaki İspanyaya döneriz.
Vahim aksaklıklar da olsa, yargı çiğnenmemelidir.
Polis ve Jandarma çiğnenmemelidir.
Kesinlikle taşa, sopaya, silâha müracaat edilmemelidir.
İhtilâflar ve anlaşmazlıklar uzlaşma, sosyal barış, adem-i şiddet (şiddetsizlik) ile halledilmeli ve çözülmelidir.
İsyandan, vurmadan kırmadan, şiddetten, silâhlı mücadeleden kesinlikle kaçınılmalı, uzak durulmalıdır.
Her şey, evrensel insan hakları ve hürriyetleri çerçevesinde halledilmelidir.
Atatürk devrimlerinden en önemlisi şapka devrimidir. Halen yürürlükte olan ve değiştirilmesi ve kaldırılması yasak olan şapka kanununa göre her Türk vatandaşının şapka giymesi mecburîdir. Bugün Türk halkı artık şapka giymiyor. Bu devrim ortadan kalktı, kanun kadük oldu diye Kemalistler (Yargı margı dinlemeyip) taşla, sopayla, silâhla isyan ederse ne olacaktır?
Uyarıyorum: İktidar bindiği dalı kesmekten vaz geçsin, yukarıda bir örneğini verdiğim tehlikeli beyanları resmî sitelere koymasın.
Kemalist gençlere de seslenmek istiyorum:
Atatürk devrimlerini korumak istiyorsanız mutlaka şapkalı geziniz. Fötr şapka, melon şapka, silindir şapka, kolonyal şapka, kenarında kuş tüyü olan yeşil Bavyera şapkası, Kardinal şapkası, Hassidiklerin şapkası... Ne tür olursa olsun ille de şapka...Sizin şapkasızlığınız devrimlere ihanet değil midir?
Herkese saygılarımı sunarım...
* (İkinci yazı)
İsviçre ve Şeriat
İsviçre Müslümanlarına:
Baskı,
Telkin,
Propaganda yapılmış ve Şeriatın bazı hükümlerinden vaz geçmeleri istenmiş.
Böyle bir istek Müslümanlar tarafından kesinlikle kabul edilemez.
Şeriat nedir? Şeriat İslâm demektir, din demektir.
Şeriat hükümlerinin üç kaynağı vardır: Kur'ân, Sünnet ve icmâ-i Ümmet. Bu üç kaynaktan çıkartılan hükümler değiştirilemez. Bunlar İslâm'ın sâbiteleridir.
Namaz 7'nci yüzyılda farz kılınmıştır. Kıyamete kadar bu farziyet devam edecek ve namaz kılınacaktır. Namaz günde beş vakittir. Bire, ikiye, üçe indirilemez.
İslâm'da had cezaları vardır. Bunların hükümleri de Kıyamet'e kadar yürürlüktedir.
İslâm'a göre zina ağır bir suçtur, bu suçu işlediği sabit olan kimseler cezalandırılır. Avrupalılar artık zinayı suç kabul etmiyor. Müslümanların da böyle yapmasını istiyor.
İslâm faizi yasak kılmıştır. Bu yasak dünya batıncaya kadar devam edecektir.
Kur'ân "Kısasta sizin için hayır vardır" buyuruyor. Onun bu beyanını kabul etmeyen kişi Müslümanlıktan çıkar.
Müslüman, insan olarak günah işleyebilir, yanlış yapabilir ama asla ve asla Şeriat hükümlerini reddedemez, inkâr edemez, tekzib edemez. Şeriatı inkâr, red ve tekzib küfürdür.
İsviçrede dindar Ortodoks Yahudiler yaşıyor ve Tevrat şeriatını kabul ve tatbik ediyor.
Orada Sih dinine mensup olan kimseler de var.
Yahova Şahitleri de var.
İsviçre devleti ve hükümeti Hassidik Yahudilere, Sihlere, Yahova Şahitlerine nasıl hoşgörülü davranıyorsa, dindar Müslümanlara da öyle davranmalıdır ve tolerans göstermelidir.
Türkiye'de de Şeriatın bir kısım hükümlerini kabul etmeyen Kur'ân ve Sünnetteki hükümlerin bir kısmı (belki de hepsi!) tarihseldir, günümüzde geçerli değildir diyen Fazlurrahman mezheb-i bâtılasının mensubları var.
İslâm bir bütündür. Bu bütünün zaruriyatını inkâr eden dinden çıkar ve mürted-kâfir olur.
Ülkemizdeki bazı İslâm düşmanları "Biz de Müslümanız ama Şeriatı kabul etmiyoruz" diyerek cahilleri aldatmaya çalışıyor.
Şeriatsız İslâm olmaz.
Allah'ın birliğine ve Hz. Muhammed'in O'nun Resulü olduğuna iman eden bütün Müslümanlar Şeriat'a sımsıkı sarılsınlar.