"Bu güne kadar hala Meclis'te bulunan bir kadın BDP'li vekile çok kızardım, beddua ederdim" diye başladı Bülent Arınç, BDP'li vekilin Diyarbakır Cezaevi'nde yaşadıklarını öğrendikten sonra ona kızmaktan vazgeçtiğini anlattı…
Ne var bunda kızacak…
Yok kızdıkları bu değilmiş; şuymuş: “Ben de aklıma gelse dağa çıkardım.”
Arınç’ın yapılan ahlaksız işkenceleri ve Diyarbakır Cezaevlerinde yaşananları anlattıktan sonra bu sözleri sarf ettikleri ise eleştirenler tarafından sansürleniyor. Hatta koca koca gazeteler olayı ‘gaf’ olarak değerlendiriyor. İsimleri Ergenekon iddianamelerinde sipariş yazı ve haberlerde geçen arkadaşlarından şuana kadar özeleştiri beklemezlerken, Arınç’ı açıklama yapmaya bile davet ediyorlar. Sicilleri 12 Eylül ve 28 Şubat’tan bu yana bozuk olan yazarları kadrolarında tutarken, bir durum tespitinde bulunan Arınç’ı linç etmeye kalkıyorlar. Bir yandan da ‘Taraf’ta yaşanan sarsıntı karşısında zil takıp oynuyorlar.
Asimetrik psikolojik harekât tim elemanları yıllardır aynı şeyi yapıyor aslında…
Milli Birlik Projesi başladığında, “Açılım, açılım” diye son dakika haberler,
Masa başında, “Açılım AK Parti tabanında rahatsızlığa yol açtı” şeklinde hazırlanan haberler,
Üstü kapalı bir şekilde, “Ayrışma süreci” şeklinde yazılan yazılar,
Bir yerlerden sipariş “Açılım hükümetin oylarını vurdu” diye uydurma anketler,
Yalan yanlış “sosyolojik” tespitler…
Merkez medya rolünde marjinal ulusalcı, ırkçı haberler,
Şiddetin dilini kullanarak provokatif atılan manşetler…
Neden peki?
Olmadı çünkü.
Karanlık odalarda hazırlanan tüm planlar boşa çıktı.
Derinliklerde beslendikleri haber kaynaklarının çoğu da cezaevlerini boyladı.
Kapattıramadılar AK Parti’yi, iktidardan indiremediler, Hrant Dink ve Danıştay gibi hain baskınları da bu kez yıkamadılar İslamcılara…
Ellerinde bir tek Kürt sorunu kaldı. Bu sorunda çözülürse kendilerine kalan bir tek “Ellerim bom boş” şarkısı olduğundan panikle harekete geçtiler.
Önce diyalog sürecini destekler gibi göründüler.
Maskeleri düşmeye başlayınca halkın arasına manşetler ile mayınlar döşediler.
Teğmenin, pimini çektiği el bombasını askere verdiği gibi, operasyonel yazılar ile milletin eline pimi çekilmiş el bombası verdiler.
Kürt sorunu konusunda sadece iktidar tarafından değil ana-muhalefet hatta yavru muhalefetten gelen sesleri bile susturmak için el birliği içinde çaba sarf ettiler.
Gürsel Tekin, Sezgin Tanrıkulu, Hüseyin Aygün gibi isimleri linç etmeye çalışırken, BDP’den gelen her açıklamayı cımbızlayarak kamuoyuna sunarak gerilimi tırmandırdılar.
Tüm provokasyonlara rağmen Ülkücü gençliği sokaklardan uzak tutan MHP Lideri Bahçeli’yi bile hedeflerine aldılar. Kongre öncesi ortaya koydukları yıpratma operasyonları ile Bahçeli’yi açıkça hedef aldılar. Sonra sıra sürece destek veren gazetecilere geldi. Kim ‘diyalog’ dediyse, hedef tahtasına oturttular. Yetmedi kanaat önderleri ve STK temsilcilerini gündemlerine aldılar. Hatta kurumları bile birbirine düşürmek için ellerinden geleni yaptılar. Tabi taşeron örgütler de bu sürece kanlı eylemleri ile destek verdi. Çünkü onların da, asimetrik psikolojik harekât tim elemanı olarak görev yapan gazeteciler gibi ellerinden tüm materyaller alınmaya başlanmıştı. En az tetikçi kalemler kadar paniklemişlerdi. Süreci darmadağın etmek için tüm güçleri ile saldırırken, malum medya’dan tam destek aldılar. Onlar saldırdı, malum medya propaganda yaptı. Vicdanları hiç de sızlamadı. Sızlamadı ki bugün de aynı taktik ile Arınç’ı hedeflerine koydular. Empati yapmak ve sözleri derinlemesine analiz etmek yerine; yeni bir malzeme bulmuşçasına olayın üzerine atladılar. Oysa Arınç, aslında şunu söylüyor, (ama ben söylemiş olayım): PKK’nın mimarı Kenan Evren, temeli atan ruh hastası işkenceciler, tuğlaları ören tetikçi medyadır!