ABD Lübnan'da Hizbullah'ı tasfiye etmeye çalışıyor. İran, PKK'nın bir kolu olan PJAK'la savaşıyor. ABD, PJAK'a destek veriyor, İran'ı istikrarsızlaştırma operasyonunda bu örgütü kullanıyor. İran, ABD ile savaşını Lübnan'da Hizbullah üzerinden yürütüyor.
Hem ABD/İsrail ile hem de İran/Suriye ile PKK'nın tasfiyesi için işbirliği yürüten Türkiye ise, Hem Hizbullah'a hem de PJAK'a karşı mücadeleye destek veriyor. Türkiye'nin PKK ile mücadelesinde yakın işbirliği yürüttüğü ABD/İsrail ile İran/Suriye cepheleri, aynı zamanda örgütler üzerinden birbirini yokluyor, bölgesel bir savaşa yol açabilecek tehlikeli oyunlar oynuyor.
Türkiye, bir taraftan düşman cepheleri kendi düşmanı olan PKK ile mücadelede aynı cepheye çekerken diğer taraftan Suriye-İsrail arasında arabuluculuk gibi, bölgesel barış adına adımlar atıyor.
Son derece karmaşık, son derece dikkat isteyen, son derece hassas zeminler üzerinde yürütülen, son derece kırılgan, uzun vadeli bir perspektif gerektiren rafine bir diplomasi örneği izliyoruz. ABD, İsrail, Suriye, İran, Bağdat yönetimi ve son olarak Kuzey Irak yönetimi, Türkiye'nin tehdit algılamalarına göre şekillenen bir sürece destek veriyor, Ankara'nın mücadelesine katkıda bulunuyor. Hem İran hem de Suriye ile bu aşamada ciddi işbirliği yapılıyor. Sadece istihbarat değil, operasyonlarda da koordinasyon izleri görülüyor. Mesut Barzani'nin bu bölgesel politika gereği geri adım atması, Dışişleri ekibinin ikinci kez Bağdat'ta pazarlığa gitmeleri, bu sistematik çabanın yolunda gittiğinin göstergesi.
Bu güçleri başka hangi alanda bir araya getirmek mümkün? Sanırım bölgesel nitelikle hiçbir konuda şu konjonktürde bu mümkün değil. O zaman, olayı sadece bir terörle mücadele olarak görmek yerine, Türkiye'nin bölgenin bütün aktörlerini aynı hedefe yöneltmesindeki başarısını kutlamak gerekiyor. Bu, ciddi bir başarıdır ve uzun vadeli etkileri olacaktır. Kuzey Irak'a askeri operasyonlar başlamadan önce, Batı başkentlerinde yürütülen diplomasi manevralarını da hatırlayalım. Bu uzun süreli operasyonlar zincirine başkentlerin tepkisi işte bu çabalarla kesilmişti. Bölge ülkeleri de aynı noktaya getirildi ve Türkiye'nin mücadelesine destek vermeye başladı. İşte bu süreç, PKK'yı işlevsiz hale getirdi. Ardından operasyonlar başladı.
Operasyonlarla ilgili son bilgilere bakılırsa, örgütün lider kadrosu dahil, çok ciddi bir kırılma dönemine girdiği, muhtemelen varolmak için radikal kararlar alma aşamasına geldiği düşünülebilir. Örgüt liderlerinin Kandil'i terk etmesi, mensuplarından önemli bir bölümünün mevzilerini terk edip Kuzey Irak'ta dağılmaları, bazılarının İran topraklarına geçmesi, İran'la bu yönde ortak çalışmaların yürütülmesi, askeri/güvenlik müdahalelerle siyasi/diplomatik sürecin birlikte yürütülmesinin sonucu.
PKK liderlerinin İran'da barınmaları oldukça zor. Kuzey Irak'ta ise onları koruyacak güçler tavır değişikliği içinde. Dahası, Türkiye ile K. Irak arasında bir bahar havası kendini hissettiriyor. Sadece PKK meselesi değil, Kerkük'ten Bağdat'a uzanan bir yakınlaşmanın somut sonuçlarını görüyoruz.
PKK'ya yönelik bu konsensusun kısa vadeli sonucu örgütün silahlı gücünü tasfiye etmek olacak. Bundan daha önemlisi ise, örgütün, Kürtler üzerindeki temsil gücünü kırmaktır. Operasyonlar sonrası başlatılacak siyasi projelerde bunu daha net göreceğiz.
Ancak, pek dikkate alınmayan bir ihtimal daha var: Ocak aylarında PKK üst yöneticilerinin, artık K. Irak'ta barınamayacakları gerekçesiyle, Ermenistan işgali altındaki Karabağ'a yerleşme hazırlığı yaptıkları, Kandil'i Karabağ'a taşımayı planladıkları, Kasım ayında bu yönde bir karar alındığı, merkezin Laçin ve Fuzuli bölgelerine taşınacağı ortaya çıktı. Laçin ve Kelbecer'de, Kürt nüfusun yaşadığı bölgelerde yoğunlaşıldığı, halktan destek arandığı, bu yönde görüşmelerin yapıldığı duyuldu.
Kandil'den kaçanların PJAK'la savaşan İran'da barınamayacakları bir gerçek. İran ve Suriye'de kalırlarsa paketlenecekler. Muhtemelen stratejik kadrolar Karabağ bölgesine taşınacak. Böyle olunca da, Azeri-Ermeni sorunu, Türkiye-Ermenistan ilişkileri, ABD ve Rusya'nın Kafkaslar'daki mücadelesi başka bir boyut alacak demektir.
Kosova'nın bağımsızlığının ardında, Gürcistan-Abhazya arasındaki gerilinin tırmanmasına dikkat edelim. Bu, Rusya-ABD nüfuz mücadelesinin Kafkaslara yansımasıdır. PKK, Karabağ'a taşındığında hem artık sadece bir taşeron örgüte dönüşecek hem de Türkiye'nin gözünü K. Irak'tan Karabağ'a çevirmesine yol açacak. Bu da, ABD ve Avrupa ile Rusya arasında, Güney Kafkaslarda yeni ve çok ciddi bir gerilim demektir. Türkiye'nin böyle bir durumda Karabağ'a müdahale meşruiyeti doğacağı gibi, tıpkı Kuzey Irak'ta İran-ABD geriliminde olduğu gibi, ABD-Rusya geriliminden güç elde etme fırsatı da doğacaktır. Tabi Türkiye-Rusya krizi de kapıya dayanacaktır.
PKK'nın Kürt sorunundan yalıtılmasının, bölgesel kart olarak kullanılmasının bir başka örneği Karabağ'da üslenmesidir. Bugün Kuzey Irak'a yapılan hava operasyonlarının Karabağ'a yapılabildiği bir dönemi düşünün! Çok uç bir ihtimal gibi geliyor değil mi? Çekiç Güç projesi Türkiye'de yıllarca anlaşılamamıştı. Abdullah Öcalan'ın neden teslim edildiği de
Böyle bir durum; Türkiye için tarihin yeniden başlaması demektir.