Pınarımızdır Kâbe; bizimle cennete taşsın, bizi cennete taşısın.

Pınar KİBAR

...

Hac yolculuğunu anlatırken, yeryüzünde bir yön ya da mekan belirtmeniz yanlış olur. Hacca giden ne kuzeyden güneye, ne doğudan batıya, ne Türkiye'den Arabistan'a, ne New York'tan Mekke'ye gider. Sözün özü, mekan koordinatlarına sığmaz haccın bizi yerimizden edişi. Terk ettiği şeyler, bir şehirden, bir mekandan fazlasıdır. Bulduğu şeyler de öyle…  Kendi kabından kendi kalbine yolculuktur hac. Alışkanlıklardan kalbin akışına kapılıştır hac. Makam ve mevkiimizle, unvan ve soyumuzla ördüğümüz dünya ağını yırtıp kıyametimizi koparmaktır hac. Öncelediklerimizle sonra bıraktıklarımız kıyamette nasıl yer değiştirirse, hacda da öyle yer değiştirir. Arkaya attıklarımızı nasıl öne alırsak kıyametin eşiğinde, hac da öyle alt üst eder bizi.

Bu yüzden her ne kadar pasaportla geçiyorsak da olsak, evimize gideriz hac yolculuğunda. Görünüşte yurt dışına çıksak da, yurdumuza varırız hac yolculuğunda. Hep aşina gelir Kâbe'nin eteğindeki o kalabalık. Hep bir gecikmişlik hissiyle katılırız o insan nehrine. Ömür boyu buz gibi katılaştırdığımız kimliğimizi, ben'liğimizi o insan havuzunun içinde bir çırpıda eritiriz. Benliğimizin sivri köşelerini törpüler, kimliğimizin keskin kenarlarını eritiriz.

Hac, "insan" yanımıza yapılmış bir çağrıdır. Vahiy, imanda "baba"mız Hz. İbrahim'e [as] "insanları hacca çağır!" der. "Müslümanları hacca çağır!" demez. İyi ama hep Müslümanlar gider hacca. Kâbe'nin yanına/yakınına Müslüman olmayanın girmesi zaten yasaktır. O halde ne demek istiyor vahiy? Anlaşılan o ki, bizi insan yanımızdan başlayarak yeniden "Müslüman" olarak inşa etmeyi irade ediyor haccımızla. Yeniden "Müslüman" olur hacca giden. Yeni Müslüman olur. Yeni baştan iman eder. Terütaze bir mümin olur.

Hacdan "dönen"lerin gözlerinin içinde okursunuz bu tazeliği, yeniliği, hatta acemiliği. Sanki dünya toprağına ayaklarının ucuyla basar hacılar. Bir şeyi yıkmaktan korkar gibi yürürler. Batmaktan sakınırcasına kıyıdan kenardan adımlarlar sokakları. Kendilerini çekmek isterler "dünya"dan, yani "aşağı/yer"den.

Pınar kardeşimin bana ilk yazışı ve sonra da ilk gelişiyle hissettiğim de aynen böyleydi. Eşsiz bir tazelik. Anlatılmaz bir acemilik. Dünyaya yeni bir insan olarak bakış. Bir yolculuğun kendisini taşıdığı o tanımsız ve kıyısız göklerden aldığı notlar öylesine içten ki… 

Kısaca, "hacdan dönmüş" değil Pınar Kibar. Çünkü "hacdan dönmek olmaz!" Çünkü tazelediğimiz sözden dönmek olmaz. Çünkü Rabbimizin vechinden dönmek olmaz. Çünkü deryaya dalmışken kıyıya dönmek olmaz. Çünkü yolun sonuna varmışken geri dönmek olmaz.

Bu güzel hac günlüğü, hacca gidip de hacda kalanların, haccın hakikatiyle kalanların içine doğru sarkıtılmış bir bahar dalıdır. Meyvesini birlikte devşirelim.

 

Senai Demirci

Kasım, 2009, İstanbul

 

Sipariş için: pinarkibar@hotmail.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.