Peşinen şunu belirteyim: Bu soruya doğrudan “evet!” veya doğrudan “hayır!” diyecek bilgiye sahip değilim. Bu gibi derin ve girift, hükmü pek açık olmayan mevzularda bol keseden atarak bir hüküm verecek konumda olmadığımı da beyan ederim. Bu satırlarda dile getireceğim görüş ve düşüncelerin hiçbir zaman bir fetva veya hüküm olmadığı gerçeği de zahirdir. ”O zaman derdin ne be kardeşim! Niye yazıyorsun? “ diyecek kardeşlerime şöyle cevap veririm: Bu günlerde, Meşhur Âlim ve Mutasavvıf, İslam Dünyasında “Huccet’ül - İslam” namıyla maruf, İmam-ı Gazali Hz.lerinin İhayü Ulumuddin adlı namlı eserini okumaktayım. O kitap da şöyle ilginç bir bilgiye rastladım. Bu bilgiyi/hikâyeyi okuyunca durumumuzu bir daha gözden geçirmek lazım geldiğine inandım. İşte o hikâye:”
"Medine Peygamber Şehri mi Yoksa Firavun Şehri mi?"
Durun hemen kızmayın bu soruyu ben sormuyorum.Soracak durumda da değilim. Çünkü bu devrin müslümanlarının büyük çoğunluğu gibi bende israf yapmaktayım. Ve fırsat bulsam lüks hayat sürecek bir hal içinde olduğumu da hissetmekteyim.
Meşhur âlim ve mutasavvıflardan Hatem-el Asamm (Ki bu muhterem zat Şakiki Belh'in yanında 33 sene kaldıktan sonra, Şakikin kendisine;" bunca yıl yanımda kaldın bende ne öğrendin?" diye sorduğunda ; "Hocam sizden 8 şey öğrendim" dedikten sonra bunların teferrutaını anlatınca Hocasından "Hatem! Ben Tevratı, Zeburu,İncili, Kuranı Azimi tetkik ettim.Sen bu sekiz şeyle onları özetledin" övgüsüne mazhar olan, Dört büyük İmamdan biri olan Ahmet b.Hanbelden övgüler alan büyük bir zattır) Hacca giderken Reye, Bağdat’a uğradıktan oralarda gördüğü yanlışlıklarla ilgili Emri bil ma’ruf yaptıktan sonra Medine’ye vardı, kendisini karşılayan Medinelilere sordu;
-Burası Hangi şehirdir?
-Resulullahın şehridir dediler.
-Resulullahın köşkünü bana gösterir misiniz, orada teberrüken bir namaz kılmak istiyorum dedi. Medineliler:
-Resulullahın köşkü yoktu. O’nun sade, zemin kat bir meskeni vardı, dediler. Hatem:
- O halde ashabının köşklerini gösterin, dedi. Medineliler:
-Onların da evleri zemin katlardan ibarettir köşkleri yok dediler. Hatem:
-O halde burası Resulullahın değil Firavunun şehridir desenize deyince Onu hemen valiye götürdüler. Medineliler valiye;
-Bu acem Medine’ye Firavun Şehri dedi diye şikâyet ettiler. Bunun sebebini soran valiye Hatem yukarıdaki sorduğu soruları ve Medine halkının verdiği cevapları anlattı, sonrada Ahzap süresi 21. Ayeti (“Şüphesiz Resulullahta sizin için güzel örnekler vardır””) okudu. Ve siz kimi örnek aldınız, Peygamberi mi yoksa ilk kireç, tuğla inşaatı yapan Firavunu mu? Diyerek valiyi ve halkı ilzam etti. Onlarda Hatemi serbest bıraktılar.(ihya, bedir yayınları 1. Cilt s 172)
İlginç ve ibret verici bir hikaye değil mi...”
Bu girizgâhtan sonra günümüzde biz Müslümanların, hayatın amacı, yaşamanın gayesi mevzuunda peygamberimiz ve O’nun kutlu sahabelerinden çok farklı bir konumda ve durumda olduğumuzu bilmeyenimiz var mı? Gerek dünya ya, gerek ahrete, gerek mala, gerek insana, gerekse evlada, akrabaya, makama, mansıba… Bakışımız Sahabe ile, Selefle paralel mi? Bunu iyi tetkik etmeliyiz.
Aynı durumu Lüks, israf, cimrilik, şatafat, gösteriş, pintilik vb. konularda da düşünmeliyiz. Oturduğumuz evden bindiğimiz arabaya, giydiğimiz elbiselerden yediğimiz yemeklere, kolumuza taktığımız saate kadar dikkatle bakalım, bunların ne kadarı ihtiyaç ne kadarı israf düşünüyormuyuz?
Peygamberimizin insanın saadetini hazırlayan nedenler arasında zikrettiği :
“1- Saliha bir kadın,
2- Hayırlı ve Salih evlat,
3- İyi bir komşu,
4- Güzel bir binit, (bugün için araba)
5- Geniş bir ev,”
Hadisinde ki binitten kasıt elbette günümüz için arabadır. Fakat araba dediğimiz zaman fiyatı 10 binden başlayıp 1 Milyona kadar değişen çeşitleri var. Şimdi imkânı olan bir Müslüman ,” kardeşim benim durumum iyi 300 bin liralık bir arabaya binmem bu hadisi şerife muvafık” dese dinen caiz mi? Ev var 50 bin lira, 100 bin lira, ev var 400 bin lira, 600 bin lira, 1 milyon lira. Zengin bir Müslüman; “ kardeşim Allaha şükür Rabbim vermiş, ben çok zenginim, elbette şöyle deniz kıyısında 10 milyonluk bir yalıda otururum. Allahü Teâlâ Kuranında; “De ki: 'Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır, De ki: Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir…(araf 32)” buyuruyor O zaman benin bu durum dine aykırı mı?” Dese ne cevap vereceğiz?
Öte yandan Allahü Tealanın lüks ve israfı yasaklayan ayetleri hemen aklımıza hücum ediyor. Peygamberimizin ve sahabelerin basit bir süs eşyasına, biraz büyük evlere, nasıl karşı çıktığı da İslam Tarihi kitaplarında yazılı. Bu birbirine zıt gibi görünen konuları nasıl telif edeceğiz?
Şimdide başlıktaki soruyu soralım: Peygamberimiz (sav) ve sahabeler(r.anhüma) bu gün yaşasaydı, umreye veya hacca gitselerdi nerede konaklarlardı? Lüks ve şatafatın boy verdiği Zemzem Tower gibi otellerde mi? tabi ihtiyaçların en sade bir şekilde giderilebildiği ucuz otellerde mi? Yoksa çadır kurup sahrada mı? Cevabı zor bir soru değil mi? Günümüz İslam âlimleri inşallah buna bir cevap verirler.