PEYGAMBER OCAĞI -III-

Av. Mehmet YALÇINKAYA

(son bölüm)

Konuştuklarımı ve tavırlarımı daha sonra Hüseyin’den dinledim. Gülerek anlattı:

-Ağabey, seni videoya çekip bana izletselerdi, kesinlikle inanmazdım. Mehmet Hoca’yı kimse böyle kızdıramaz, iyi rol yapmış derdim. Astsubay, bu gece buradasınız diye konuşunca bağırarak, “Komutanım siz Müslümansınız değil mi? Biz de din kültürü hocasıyız. İslam’a göre üç şekilde yemin edilir. Vallahi, billahi, tallahi şeklinde. Vallahi, billahi, tallahi bu gece Allah’tan başka hiçbir güç beni bu alayda yatıramaz. Gece yarısını geçer geçmez firar edeceğim. Firar edip ne yapacağımı da söyleyeyim. Lojmana gizlice girip, alay komutanı Albay’ın kapısına dikileceğim. Açarsa yüzüne, açmazsa bağırarak bütün lojmanın içinde “Biz ne yaptık? Bizim suçumuz ne? Neden yedi aydır PKK’lı muamelesi görüyoruz?” diye feryat edeceğim. Bu gece bunu yapmazsam Allah bana çocuklarıma kavuşmayı nasip etmesin” diye bağırdın. Ağabey, bırak astsubayı yanında duran ben bile senin halinden korktum.

Hüseyin’in anlattığına göre (bu kısmı hakikaten hatırlamıyorum) astsubay masasından kalkmış, yanıma gelmiş, “Aman hocam” diyerek koluma girecek olmuş, “Bana dokunma” diye koluna vurmuşum.

Nöbetçi astsubay, hemen tabur komutanını aradı. Telefonda ağlamaklı bir sesle;

-Komutanım, Allah aşkına bir çözüm bulun. Yemin billah ediyor, bu gece firar edeceğim, alayda yatmam, gece yarısı Albay’ı uyandırıp, lojmanı karıştıracağım. Yalvarıyorum komutanım lütfen imzalayın çekip gitsinler, dedi.

Tabur komutanının ne dediğini duymadık fakat nöbetçi astsubay bizi er gazinosunda beklemeye gönderdiğine göre, tahminim lojmana araç istedi.

Saat 19 gibi tekrar odaya çağırdı. Yüzü gülüyordu. Teskerelerin imzalandığını söyledi ve hemen elimize tutuşturdu. Helalleşip ayrıldık.

Bu yazdıklarım, yazamadıklarımın yanında önemli bile sayılmaz. Ne derece kindarlık gördüğümüzü son bir örnekle tamamlayayım, söylemesem içimde ukde kalır.

Saat 19.10 gibi nizamiyeye geldik. Nizamiye nöbetçisi tanıdığımız genç bir astsubay. Kapıdan çıkmayı umarken bizimle;

-Hocam, tabur komutanı çıkarken dedi ki, az sonra hocalar gelecek, sekizden önce onları nizamiyeden çıkartma. Rica ediyorum, hakkımın olmadığını da biliyorum ama sekize kadar dinlenme salonunda bekleyebilir misiniz? Belki geri döner veya ararsa ben çok zor durumda kalırım, diye mahcup bir şekilde konuştu. Tebessümle karşılık verdik.

Kâbus dolu yedi ay ancak saat sekiz gibi bitti.

Üç hafta önce yazıma başlarken, basit gibi görünen ama kişisel olmayan örnekler vereceğimi söylemiştim. Hamdolsun, 15 Temmuz darbe girişimi, milletimizin direnişi ve verdiğimiz şehitlerin manevi gücüyle, (Allah’ın lütfuyla) sadece ülkemizin değil, İslam ülkelerinin tamamında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Fakat sadece 15 Temmuz’a takılıp kalmamak gerekir. Hafızamızı daima diri tutmaya ihtiyacımız var. 28 Şubat postmodern darbesi, darbe tarihimizin en sinsi, en tehlikeli, bugün milletimize ve ordumuza bu büyük utancı yaşatan komutanların önünü açacak olayları tetikleyen darbedir. 28 Şubat darbesinin uzun vadeli planlarında FETÖ yapılanmasının rolü açığa çıkmadıkça 15 Temmuz’u tam olarak kavrayamayız diye düşünüyorum.

Yaptıkları ve dayattıkları yaşam tarzı ile kendilerine “Beyaz Türk” demeyi seven bir avuç azınlık, sadece gözbebeğimiz askeriyede değil, kamusal tüm alanlarda istediği gibi gözükmek isteyen saf, temiz, duru ve ihlaslı dindarların önünü kesip, FETÖ gibi gizli, riyakâr, takıyyeci, şahsiyetsiz, akıllarını kuş kadar bile kullanmaktan aciz, deyim yerinde ise sünger tipi insanların önünü açtılar.

Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN, “Rabbimden af, milletimden özür diliyorum” şeklinde mertçe tavır alırken, hiç olmazsa FETÖ gibi yapılanmaların yeşerebileceği ortamı hazırlayanlardan, mevcut muhafazakâr hükümetleri FETÖ gibi yapıların kucağına iten insanlardan bir özür beklemek hakkımız diye düşünüyorum.

Çok mu zor, “Evet, biz de hata yaptık!” demek.

Yıllarca, devletin bütün imkânlarını kullanıp, devlet tarafından beslenen dünyanızda, medyada, orduda kendi tekelinizi oluştururken, bugünleri öngöremediğiniz için siz de hatalısınız.

Başı kapalı diye, evladının orduevinde yapılan düğününe alınmayan, aile açısından askerliğin sembolik önemi olan yemin törenini tel örgüler arkasında izlemek zorunda bırakılan annelerin gözyaşları ile ıslanan topraklar, FETÖ’cülere kaypak zemin hazırladı.

Son sözüm, darbe gecesi önünden geçen tankları utanmadan alkışlayan, ATM ve marketlere koşan, “Tayyip gitsin de isterse darbe olsun” aymazlığını yaşayan insanlara: Sizden öğreneceğimiz hiçbir erdemimiz yok bizim. Ülkemizin aydınlık geleceğini, milli birlik ve beraberliğimizi bozmanıza, bizleri aynı yılan deliğinden iki kere ısırmanıza izin vermeyeceğiz.

Gölge etmeyin, başka ihsan istemiyoruz sizden.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.