Peşin Hükümcülük

Prof. İhsan IŞIK

Kişileri hepten "öldürüp" devleti “yüceltmeyi”, Nobel ödüllü ekonomist George Stigler "peşin hükümcülük" olarak görüyor. Bunu, iki müzisyen arasındaki bir yarışta karar vermesi gereken bir kralın, ilk müzisyeni dinledikten sonra, ödülü hemen ikinci müzisyene vermesine benzetiyor.

 

Halbuki, 1950’den beri toplam refah dünya çapında tam sekiz kat artmıştır, özellikle de dünyada serbestleşme akımlarının başladığı 1980’lerden sonra. Serbest piyasa daha çok bireylerin karar verdiği bir sistemdir. Görünen o ki, bu hızlı gelişmeyi devlet ağırlıklı sistemler başarmadı.

 

Biz insanoğlu olarak bu sekiz kat daha fazla refaha, hem de 50 yıl gibi kısa bir sürede, bireylere daha fazla otorite, daha fazla özgürlük, daha fazla saygı vererek ulaştık. Çin son 30 senede, ekonomisini daha fazla devletleştirerek değil, daha fazla serbestleştirerek her 8 senede bir ikiye katladı.

 

Hal böyleyken, bu kriz sonrası bir çok mahfilde şimdilerde “tok” sesler yükselmeye başladı: “Gördünüz mü, piyasalar ve bireyler iflas etti. Demek ki, devlet mutlak, insanlar faniymis. Yasasın devlet!” Heyecanın bu kadarı belki anlaşılır; ancak daha ileri gitmek isteyenler var.

 

Mesela, geçtiğimiz senelerde ülkemizde terör eylemleri hızlanıp, her hafta doğudan bir şehit cenazesi gelmeye başlayınca, bir takım kişiler perde arkasından fısıldamaya başladı: “[Halkın seçtiği] hükümet bu işi beceremiyor, ancak [devletin gerçek hamisi] asker bu işi halleder”.

 

Hızını alamayanlar ise, “demokrasi, terörizmle mücadeleye engel oluyor, zanlıları sorgulamamızı zorlaştırıyor” demeye başladı.

 

 Bu kriz, benzer tehlikelere gebe. Şu an dünyanın bir çok köşesinde bireylerden daha çok hak “gasp edip”, devlete verme furyası başladı. “Vur abalıya” misali, herkes özel teşebbüse, piyasalara ve bireylere yükleniyor.

 

Pireye kızıp yorgan yakmak ne kadar doğruysa, krize “küfredip”, devleti “hortlatmak” da o kadar doğrudur. Öfkeyle kalkan, zararla oturur.

 

Serbest piyasaların kırılgan olması tabidir, çünkü devamlı değişen, dinamik, ve adapte olan biyolojik bir yapıları vardır. Merkezi sistemler nispeten istikrarlıdır, çünkü değişim olmaz. Otoriter sistemler yeni fikirlere açık değildir; pek deney yapılmaz, dolayısıyle ilerleme de olmaz.

 

Evinden hiç çıkmayan bir insan, belki tüm risklerini sıfıra indirir, ancak dünya kadar fırsatı da teper.

 

Sakin kafayla düşünülünçe, aslında devlet de piyasalar da “mutlak doğru” değildir. İnsan hayatında ikisine de yer vardır. İnsanın bazen işleri iyi gitmekte “gülmekte”, bazen işleri krize girmekte “ağlamaktadır”.

 

İşleri rast giden çoçuğun (piyasaların) annesi babasını artık takmaması ne kadar yanlışsa, bir ebeveynin (devletin)  çoçuğunun işleri ters gittiğinde onun üzerinde hegemonya kurmak istemesi de o kadar yanlıştır.

 

İnsanlar bazen gülecek, bazen ağlayacak. Bazıları da bundan vazife çıkaracak. Maalesef, iki kere ikinin dört etmediği sosyal bilimlerde ve hakikatın devamlı perde arkasından el salladığı gerçek hayatta devran böyledir.

 

Bir çıpa olmadan, sarkaç gibi bir sağa bir sola savrulmak kaderimiz sanki. Hikmetinden sual sorulmaz. Belki de yükseklere tırmanmaya calışmak bizi diri tutuyor.

 

Albert Camus’un dediği gibi, cezasını çeken Sisyphus belki de öbür tarafta mutlu bir adam…

Rowan Üniversitesi Üyesi ve Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) Başkanı

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.