Üreticiler tarafından üretilen mallar piyasaya ulaştığında, o piyasanın kendine özgü şartlarına göre yani piyasada belirlenmiş bir bedelle alınıp satılır. Piyasa kendi şartlarını öyle oluşturur ki, satın alıcılardaki toplam para satıcılardaki toplam malı satın alabilir.
Fiyatlar böyle oluşur...
Piyasadaki 'denge' böyle sağlanır.
Pazarda satıcılardan mallarını hemen acele satmak isteyenler fiyatları ucuz tutar, bu sayede bir an evvel mallarını satarlar. Sabahtan öğleye kadar pazarda böyle bir fiyat politikası vardır. Öğleye kadar satışta tok olan satıcılar pazarladıkları mallarının fiyatlarını düşürmezler. İhtiyaç sahiplerinden bir an evvel alacaklarını satın alıp gitmek durumunda olanlar, fiyatların durumuna bakmaksızın, yüksek fiyatlarla alacakları malları satın alırlar.
Öğleden sonra ise satılmayan malların fiyatları düşmeye başlar...
Halktan parası az olanlar sabahleyin pazara gelir, bildikleri ve her zaman ucuz satanlardan alacakları malları almaya çalışırlar. Piyasanın ilk açıldığı, pazarın ilk kurulduğu saatlerde bunu gerçekleştiremezlerse; öğleden sonrayı, özellikle de akşam pazarı denilen vakti beklemeye ve o saatlerdeki fiyatları takip etmeye başlarlar.
Halk genel olarak böyle hareket eder.
Tüccarın piyasa/pazar davranışları ise tamamen farklıdır.
Halk gibi ihtiyacını gidermekten ziyade, bu işin ticaretini yapanlar ise öğleden sonra, özellikle 'akşam pazarı' diye tabir edilen vakitlerde, üreticilerin ve pazarcılık yapan halkın mallarını ucuz olarak alırlar. Alacaklarını 'ucuz' almalılar ki, daha sonra aldıkları fiyattan az-çok daha 'pahalı' satsınlar ve 'kâr' etsinler, bu sayede 'ticaret' yapabilsinler.
Pazarda yani piyasada böyle bir 'pahalı-ucuz dengesi' vardır.
İlk insanlar meyve toplayıcılığı ile geçiniyor, ihtiyaçlarını böyle karşılıyor, para olarak her türlü kuru yemiş ve fıstık gibi meyveleri kullanıyorlardı. Bu dönem 'toplayıcılık dönemi'dir.
Avcılık döneminde hayvan derileri 'para' olarak kullanılmıştır.
Çobanlık döneminde ise yün ve yumurta 'para' olarak kullanılmıştır.
Tarım döneminde bakır ve gümüş gibi madenler 'para' olarak kullanılmıştır.
Mal mübadelesi artıp uluslararası ticaret gelişince; para olarak kullanılan 'gümüş' başta olmak üzere kullanılan madenlerin taşınması zorlaştığından, daha az bulunan ve dolayısıyla diğerlerine göre çok daha değerli olan 'altın' madeni insanlar ve özellikle uluslar arası ticaret yapan tüccarlar arasında para olarak kullanılmağa başlanmıştır.
Hazreti Nuh Nebi zamanında insanlığın ilk medeniyetinin kurulması, yani Mezopotamya Medeniyeti dönemi ile birlikte uluslararası ticaret başlamıştır. Mezopotamya, Mısır, İran ve Anadolu'da medeniyetler oluşmuş, uluslararası ticaret gelişmiş, 'altın' para olarak kullanılmaya başlanmış, ne var ki henüz 'altın sikke' çıkarılmamıştır.
Yerel pazarlar/piyasalar 'altın' üzerine değil, 'gümüş' üzerine kurulur. Çünkü fiyatlar gümüş karşılığı oluşur. Ancak 'gümüş'ün taşınması zor olduğundan dışarıdan gelen tüccarlar 'altın' getirip gümüş karşılığı altınlarını satar, elde ettikleri gümüş paralarla ülkelerine götürecek oldukları malları satın alır; yahut tersini yapar, 'gümüş' karşılığında o ülkeye getirdikleri mallarını satar, elde ettikleri gümüş paralarla 'altın' satın alır ve onu memleketlerine götürürler.
Bu durumda çıkan sonuç şudur:
'Gümüş' ülke içi paradır.
'Altın' dış para yani dövizdir.
Gelecek yazımda meselenin 'ölçme, tartma ve para' yönü üzerinde duracağım...