Hemen her anayasa değişikliğinde parti kapatma konusu, daha doğrusu partilerin kapatılma şartlarının zorlaştırılması gündeme geliyor. Gündeme geliyor ama neticede yine de partiler kapatılmaya devam ediliyor. Çünkü her seferinde yapılan düzenlemede bir takım açıklar kalıyor ya da bırakılıyor. Yoruma açık maddeler düzenleniyor. Halbuki anayasa değişikliklerinde düşüncenin suç olmaktan çıkartılması esas alınır, bunun sonucu olarak parti kapatmada söz konusu partinin şiddete karışmış olması esası hükme bağlanırsa sanıyorum bu işe Meclis'in bulaştırılmasına da gerek kalmaz. Çünkü, ister Meclis'te grubu bulunan partilerden 5'er üyenin iştiraki ile oluşturulacak komisyon, ister Meclis Genel Kurulu soruşturma iznini vermekte yetkili kılınsın çeşitli sıkıntılar gündeme gelecektir. Hem de çok geçmeden.
Düşüncenin bir diğer ifade ile söz ve yazı ile ifade edilen bazı hususların kapatma sebebi olarak kabul edilmesi parti kapatmanın gerekçesi olmaya devam edecekse yine sübjektif değerlendirmeler gündeme gelecektir. Halbuki şiddet şartı esas alınırsa sübjektif değerlendirmeler çok fazla devreye giremeyecektir. Gerçekten maksat artık Türkiye'nin parti kapatmalarından, partiler mezarlığı görünümünden kurtarılması isteniyorsa bunun tek şartı şiddete karışmak ya da desteklemek olmalıdır.
Kaldı ki demokrasinin ilk şartı da düşünce ve inanç özgürlüğü değil midir? Bir takım kişilerin düşünce ve inançlarından dolayı suçlanabilmesi ve mahkum olabilmesinin önü açık olduğu sürece bu ülkede demokrasinin tam olarak yerleşmesi mümkün olmaz.
Bu arada bazı parti mensuplarının suç işlemesinin partinin kapatılmasının gerekçesi haline gelebilmesi için önce partinin uyarılması, suç işlemiş olan kişinin ihracının istenmesi şatları da değişiklik maddesinde yer alabilir. Elbette bir kişinin suç işlediğinin ileri sürülebilmesi için o kişi ile ilgi mahkeme kararına ihtiyaç vardır. Böyle bir mahkeme kararı bulunan parti üyesi hususunda parti genel merkezi uyarılır, eğer genel merkez suç işlediği mahkeme karırı ile belirlenmiş üye ya da yöneticiyi desteklemekte devam ediyorsa ondan sonra gerekirse kapatma süreci başlatılabilir.
Demek istediğim o ki, parti kapatmaların sıradan olaylar olmaktan çıkartılmasının şartları net bir şekilde belirlenmelidir. Bu yapıldığı takdirde kapatmada Meclis'in ister komisyon olarak ister genel kurul olarak devreye girmesine gerek kalmaz.
Parti kapatmalarla ilgili değişiklik maddesi bu haliyle kabul edilecek olursa bilinmelidir ki çok geçmeden bugünü aratacak siyasi gelişmeler gündeme gelebilir. Kısacası Meclis yasama olarak parti kapatmanın önünü kesecek tedbirleri almalı, bir takım sübjektif yorumların önünü kesecek düzenlemeleri yapmalıdır ama yargının yerine geçmemelidir.
Söz gelimi yapılacak düzenleme ile Anayasa Mahkemesi'ne Meclis'in üye seçmesi yoluyla sıkıntı duyulan geçmiş uygulamaların önünün alınacağı düşünülüyorsa bu yapılabilir. Yani Meclis yasal düzenlemeyi yaparken mevcut sıkıntı ve şikayetleri giderecek bir çalışma yapmalı, ondan sonra da uygulamayı beklemelidir. Buna rağmen uygulamada aksaklıklar var, kamu vicdanını rencide eden gelişmeler oluyorsa yapılacak iş yeni bir yasal düzenlemedir. Ama, Başsavcı'nın açacağı dava ile ilgili olarak Meclis'ten onay istemesi bana biraz ters geliyor.
Böyle bir izine gerek kalmayan ama buna karşılık bir takım siyasi ve ideolojik baskılarla dava açılmasının önünü kesecek tedbirler üzerine kafa yorulması daha doğru olacaktır.
Söz gelimi yargı mensuplarına askeri bürokratlar yada bir başka güç odağı tarafından brifing verilmesi ve belli bir hedefe yönlendirilmeye çalışılmasını önleyecek bir düzenleme gereklidir. Eğer Türkiye kurtarıcılardan kurtarılabilirse sıkıntıların pek çoğu aşılabilir.
Yani düşüncenin suç olmaktan çıktığı, kurtarıcılardan kurtarılabildiği bir Türkiye'de yargı, yasama ve yürütme arasında yaşanan sürtüşmeler de büyük ölçüde ortadan kalkacaktır.