Parti Kapatıldıkça Örgüt Güçleniyor…
İdam edilmek üzere olan bir mahkûma:
-Söyleyeceğin bir şey var mı?
Diye sorduklarında,
Mahkûm cevap verir.
-Bu bana iyi bir ders olsun!...
DTP’nin kapatılması sürecinde yaşadıklarımızı bu fıkranın çok iyi anlattığını düşünüyorum.
Siyasal tarihimize baktığımız zaman bugüne kadar 24’ü Anayasa Mahkemesince olmak üzere toplam 26 siyasi partinin kapatıldığı gerçeği ile karşılaşıyoruz.(Anayasa Mahkemesi kurulmasından önceki dönemde 2 parti kapatılmıştır. Birincisi 26 Ocak 1954’de Ankara Sulh Ceza Mahkemesince kapatılan Millet Partisi, ikincisi ise 20 Haziran 1960’da Ankara Asliye Hukuk Mahkemesince kapatılan Demokrat Parti)
DTP Kapatılan 27. Parti oldu.
26 kapatmadan bir ders almadık ki bundan alalım.
Geçtiğimiz yıl Ak Parti’nin kapatılması davası sürecinde dillendirilen “parti kapatmaların zorlaştırılmasına ilişkin gerekli düzenlemelerin yapılması” gündemi parti hakkında 5’e karşı 6 oyla kıl payı verilen “kapatmama” kararıyla birlikte maalesef gündemden düşüp gitti.
Kapatma davasının sonucunu 30 Temmuz 2008 de açıklayan Mahkeme Başkanı Sayın Haşim Kılıç’ın:
“Bir partinin kapatılması konusunda Anayasa Mahkemesi üyelerinin hiçbirinin mutlu olmadığını belirtmek istiyorum. Nitekim bu davada da arkadaşlarımız bunu dile getirmiştir. Ancak ne yazık ki bu konuda çağdaş, demokratik ülkelerle olan bir beraberliği sağlama adına yapılması gereken Anayasal ve yasal değişiklikler yapılmayıp, ne zamanki bir siyasi parti kapatma davası gündeme gelir o zaman bu kuralların değişmesi gerektiği çok canlı ve hızlı bir şekilde tartışılmaya başlanır. Oysa bunun böyle olmaması gerekir. Siyasi parti kapatma davaları daha açılmadan ilgili siyasi partilerin, bir uzlaşma içinde yapılması gerekli değişikliklerin yapılmasını arzu ederiz. Ancak bugüne kadar bunun gerçekleştirilemediğini gördük.”
Sözlerine o gün kulak vermiş olsaydık bugün demokratik açılımlarının parti kapatma ile zora girdiği bu yeni ve zorlu sürece girmezdik. Kapatmama kararı ile derin bir soluk alıp rahatlayan Ak Parti yönetimi maalesef adeta “biz kurtulduk-bizi ilgilendirmez” psikolojisine girmişlerdir.
Bu bağlamda hem parti kapatmayı zorlaştıran hukuksal alt yapıyı aynen muhafaza eden siyasetçilerin hem de bu konuyu gündemde tutma gayreti göstermeyen kamuoyunun (özellikle basının) insafsızca Anayasa Mahkemesini eleştirmesini haksızlık olarak görüyorum.
Taze kapatma kararının hemen arkasından Ahmet Altan’ın Taraf Gazetesinde “Kara Cuma…” başlıklı köşe yazısında:
“Anayasası bir “darbe anayasası” olan bir ülkede Anayasa Mahkemesi’nden ne beklenir ki zaten?
Barış umutlarını ezip geçtiler.
DTP’yi mahkûm etmediler yalnızca, bu ülkeyi mahkûm ettiler.”
Sözleriyle Anayasa Mahkemesini neredeyse tek suçlu ilan ediyor. Bu noktada kantarın topuzunun fazla kaçırıldığını düşünüyorum. Anayasa Mahkemesinden mevcut hukuk kurallarına “aykırı” karar vermesini mi bekliyoruz?
Ak Partiden Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş’ın “Biz Ak Parti olarak siyasi partilerin halk tarafından kapatılmasından yanayız. Siyasi partiler halkın desteği ile gelir, desteği bittiği takdirde gider” sözleri de CHP Ankara Milletvekili Eşref Erdem’in “Anayasa Mahkemesi farklı bir yorum yapabilirdi. Farklı bir karar verebilirdi. Bu Türkiye demokrasisi için daha iyi olurdu. Umarım Türkiye’yi büyük sıkıntılara sokmaz” ifadeleri de tüm benzerleri gibi siyasi sorumlulara yakışmayan “sorumsuz” beyanlardır.
Sayın Haşim Kılıç DTP kapatma kararını açıklarken “Hukukun yükünü mahkemeler çeker. Siyasetin yükünü de siyasetçilerin çekmesi lazım. Kimse mahkemelerden siyasi bir görev şeklinde bir yardım beklememelidir. Bekleme hakkı da yoktur. Siyasi partilere, ilgili ve ihtiyaç duyulan anayasal ya da yasal değişiklikleri yapması için her fırsatta çağrıda bulunduk. Ancak bu çağrıları biz siyasilerimize duyuramadık, duyurmayı başaramadık..” sözleri kanaatimizi teyit eden çok önemli uyarılardır.
Peki bundan sonra ne olacak. Bu siyasi sorumsuzluk devam ederse Kürt sorununu temsil eden ve Mehmet Ali Birand’ın tabiriyle “PKK’nın bir yan ürünü olan” partiler zincirine bir zincir daha eklenecektir. HEP, DEP ve HADEP Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı da ne olduysa şimdi yine aynı şey olacak.
Siyasi hareket BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) ile yoluna devam edecek.
Mehmet Ali Birand’ın ta 2007 yılının Kasım ayında kaleme aldığı “DTP, PKK'nın bir yan ürünüdür, ancak... “ başlıklı yazısında ifade ettiği “Parti kapatmak hiçbir zaman sonuç vermemiştir. Bunu kapatalım, yenisi kurulacaktır. Kişileri hapse atalım, yenileri ortaya çıkacaktır. Üstelik bu yaklaşım PKK'nın çok daha fazla işine yarayacak ve Kürt kökenli vatandaşlara dönüp 'Görüyor musunuz Türkler sizin oylarınızla seçtiğiniz temsilcilerinize dahi tahammül edemiyorlar, gelin artık kendi işimizi kendimiz görelim, etrafımda birleşin' diyecektir. Dağa çıkanların sayısı artacaktır” ifadelerine aynen katılıyorum.
Şırnak’ın Silopi İlçesinde, kapatılan DTP’nin tabelası indirilirken, yerine Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) tabelası asılıyor.
Kapatma davasının en menfi yönünün kurbanı olan Ahmet Türk’ün kapatma kararını ilk yorumunda sergilediği olumlu yaklaşım takdire şayan. Keşke her zaman sağduyulu yaklaşabilselerdi. Avrupa Komisyonu sözcüsü Amedeu Altafaj Tardio kapatma kararı ile ülkede önemli bir seçmen grubunun siyasi temsiline darbe vurulduğu eleştirisini getirirken “Komisyon, DTP’nin açıkça PKK ile arasına mesafe koymayı ve terörü kınamayı reddettiğini görmekten üzüntü duyuyor” sözleriyle bu kanaatimizi teyit etmiştir. Umarım yeni siyasi hareket terör örgütü “yedeği” görüntüden uzak bir barışçı parti olarak yoluna devam eder.
Buradan tüm sorumlulara sesleniyorum.
Hemen kolları sıvayıp gerçek bir sivil anayasa için harekete geçilmesi gerekiyor. Hem de hiç vakit kaybetmeden. “YENİ ANAYASA” gündemine tekrar dönülmeli ve bu defa hiç acele etmeden tüm siyasi partilerin, üniversitelerin, yargı organlarının, baroların ve ilgili STK’ların görüşlerinin ve ciddi katılımlarının sağlandığı platformlar oluşturularak toplumun içine sinecek “temel hak ve özgürlükleri esas alan” yeni bir anayasaya mutlaka kavuşmamız gerekiyor.
Böylece milletin kurduğu partilerin milletten başkasının kapatamayacağı bir Türkiye hayal olmaktan çıkacaktır
Yoksa fıkramızda olduğu gibi idam edilirken yaşadıklarımızdan ders almaya devam ederiz.
unalsade@mynet.com