Parayı veya oyu artırmak değil mevcudu korumak bile zor...

xxx33
Yıllar önce Şehir Hatları'nın Boğaz vapuru ile Karaköy'den Yeniköy'e gidiyordum.
Hava bulutluydu, rüzgâr yağmur kokuyordu, mevsim sonbahardı.
Arnavutköy'e geldiğimizde yağmur boşandı.
Sağnak yağmur altında ilerledik ve Emirgan'a geldik.
Garip bir geçiş yaşadık Emirgan'da.
Emirgan İskelesi'nden ötede yağmur yağmıyordu.
Bir noktada vapurun arka yarısına yağmur yağıyordu, ön yarısına ise yağmıyordu.
Bu durum herhalde birkaç salise sürdü.
Aynı teknede yağmurlu ve yağmursuz iklimi birlikte yaşadık o anlarda.
Olağanüstü siyasal ve ekonomik krizleri yaşadığımız dönemlerde, hep o yarısına yağmur yağan, yarısına ise yağmayan vapuru hatırladım hep.
Dünya da Türkiye de şimdi yine böyle bir dönemde.
Nerede olursanız olun "Bizim tarafa yağmur yağmıyor" demek imkânınız pek yoktur. Aynı teknedesiniz neticede.
Böyle dönemlerde yağmurun nerede başlayıp nerede biteceğini kestiremezsiniz.
Çünkü bu bir iklim meselesidir.
Eğer mevsim sonbaharsa, bütün vapurların önüne de arkasına da mutlaka yağmur yağar.
Süper güç Amerika da, petrol zenginleri Araplar da, bu yüzyılın ekonomik mucizesi Çin de ıslanır.

Koruyabilmek önemli
Savaşların ve barışların dışında kalmayı başaran İsviçre bile, kuru kalamaz.
Yaz mevsimindeki giysilerinizle yaklaşan kışı nasıl karşılayamazsanız, normal dönemlerin değer ölçüleri ve bakış açıları ile krizi ne anlayabilirsiniz, ne de kendinizi krizin etkilerinden koruyabilirsiniz.
Geçenlerde de yazmıştık.
Global krizin patladığı ana kadar dünya ekonomilerinde yükselen değer "Paradan para kazanmak"tı... Bugün ise sahip olunan parayı korumak bile büyük başarı sayılıyor.
Dünyanın en itibarlı bankalarının hangi fonlarda ne kadar para batırdıkları, hangi saadet zincirlerine mevduat sahiplerinin tasarruflarını kaptırdıkları günlük haberler arasında.
Siyasetçiler için de artık iktidarlarını korumak değil, itibarlarını korumak ön planda olmalı değil mi?
Baksanıza AB ülkelerinde bile anarşi özlemleri toplumu etkiliyor.
Dün ile bugün arasındaki farklara ilişkin çok somut bir örneği Deniz Gökçe dünkü Akşam'daki yazısında "Güvenilir Ekonomi" kavramını irdelerken vermişti:
- Kim olursanız olun ve güvenilir kelimesinin tanımı sizce ne olursa olsun, Almanya ve Japonya güvenilir sayılmak zorunda olan ekonomiler... Bu iki ülke de, sürekli dış denge fazlası veren ve üstelik iç tasarruf düzeyleri çok yüksek ülkeler. Şimdi "The Economist" iki haftadır sormakta, bu ülkelerin ne günahı vardı da 2008 ikinci ve üçüncü çeyreğinde peş peşe iki çeyrek negatif büyüme yaşayıp, resesyona girdiler ve 2009 büyümeleri için de kötümser senaryolar ortaya çıktı?

Kış da yaşanacaktır
Almanya ve Japonya'ya benzemeyen, hem dış denge açıkları yüksek hem de tasarruf düzeyleri düşük olan iki ülke ise Amerika ve Türkiye değil mi?
Peki bu durumda Amerika'nın yaptığını Türkiye'nin de yapması sorunlara çözüm üretebilir mi?
- ABD kendi finans sektörü sorunları için faizi düşürmek ve likidite artırmak zorunda, desteklerden doğacak bütçe açıklarını finanse etmek için de faiz artırmak zorunda. Bu ikilemi de nasıl çözeceği henüz pek bilinmiyor. Türkiye ise içeride de sorunlu ve dışarıda da talep sorunu yaşamakta! Kaçan veya gelmeyen dış sermaye nedeni ile de riskli bir gelişen ülke olarak faizi hızla indiremez, bütçeyi fazla delemez, bir de seçim kapıda.
Demek istediğimiz şu.
Siyaset de ekonomi kadar, bilgi ve bilinç gerektiren sorumlu ve sorunlu bir meslek olmak durumunda.
Klişelerle ve kabak tadı vermiş sloganlarla yeni döneme yaklaşmak, en azından cahilliktir, ayıptır.
Çünkü şimdi mevsim sonbahar. Üstelik kışı yaşamadan yaza geçiş de mümkün değildir.