Paralel Devlet mi? Denetleme iktidarı mı?
Türkiye’de cemaat-hükümet arası gerilim, devletin milyarlarca dolar zarar etmesine ve maddi zararlarıyla beraber manevi açıdanda yıpranmasına neden oldu. Cemaatin yıllardan beri ama özellikle bu hükümet döneminde hasseten bürokrasideki kadrolaşması, cemaat paralel devlet midir ? tartışmalarını beraberinde getirdi.
Amerikalı siyaset bilimci Robert Owen Paxton tarafından icad edilen “Paralel Devlet “ tanımı bu yüzyıla ait bir terim olup ‘devlet içinde devlet’ kavramından farklıdır.
“ Devlet içinde devlet” yada “derin devlet” göz önündeki devletin bir nevi görünmeyen yüzüdür. Genellikle asker veya emniyet içerisindeki uzantıları ile beraber siyasi iradeyi ve hatta ekonomiyi demokratik olmayan ve gayri resmi yollarla şekillendirme faaliyetlerinde bulunan yapı ‘’derin devlet’’ olarak adlandırabileceğimiz yapıdır.
‘’Paralel devlet’’ ise resmi ve meşru devletin bir parçası olmamakla birlikte, devletin hakim siyasal ve toplumsal ideolojisini geliştirmek için faaliyet gösteren, çeşitli kuruluş, organizasyon, sivil toplum örgütü yada inanç gruplarından oluşan bir yapıdır. Siyaset bilimi literatüründen bakılırsa “Paralel devlet” şayet mevcut iktidara yada devlete paralel faaliyetler geliştirmesi gerekirken ona hükmetme ve onu yönlendirme gibi faaliyetler içine girerse bu tanım paralel devletten ziyade “alternatif devlet” yani gölge devlet tanımına uygun düşer.
Tarihe baktığımız zaman Katolik dünyasında Benedikten, Fransisken,Dominiken,Servites, Premonstratensien,Karmaliler, Triniteryen, Augustinciler gibi Katolik tarikatları olmakla beraber bunlar arasında Cizvit denilen tarikat tarihte teşkilâtçı heryerde ağı olan bir tarikat olması nedeniyle adeta Vatikana paralel bir potansiyel arzedince Papalık Cizvitleri 17. Yüzyılda yasaklı bir tarikat olarak ilan ettiğini biliyoruz. Aslında yaptıkları birçok hizmet olsada heryerde teşkilatlanmış olmaları ve adeta bir gölge Vatikan haline gelip paralel bir yapı arzetmeleri Papalığın onlara karşı tavır almasına neden oluyor. ilginçtir ki o gün bugün ilk defa Cizvit olarak Kardinal Jorge Mario Bergoglio, Katolik dünyasının yeni lideri olarak yani Papası olarak seçildi. Cizvitler, Vatikana karşı herhangi bir zıdlaşma içine girmeselerde öyle bir potansiyel arzediyor olmaları Vatikanı rahatsız etmiş ve onları yasaklı tarikat ilan etmiştir.
Fethullah Gülen Hareketide yapı olarak İslam dünyası ve özelde Türkiye için benzer bir yapı arzediyor. Bu hareket icindede mütevazi,çalışkan ve teşkilâtçı birçok kıymetli insan olmasına rağmen bürokrasiden askeriyeye devletin her biriminde teşkilâtlı olmaları ve devlete paralel bir yapı olmaktan yavaş yavaş çıkıp alternatif gölge bir devlet olma potansiyeli taşımaları hükümetin bu hareketten rahatsız olmasına neden olmuştur.
Bu bağlamda siyaset bilimine Sina Akşin’in kazandırdığı “Denetleme İktidarı” kavramınıda hatırlamalıyız. İttihad ve Terakki firkasiyla tanıdığımız “Denetleme İktidarı”kavrami bizzat devletin içinde olmadan devleti yönlendiren,denetleyen ve doğrudan etkisi altına alan birtakım güçler için kullanılır.. Deneteleme iktidarı tanımı İttihad ve Terakki Firkasinin 31 Mart isyanından önceki konumunu tarif ediyor Sina Akşine göre.
Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşanan İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin Denetim iktidarı şeklinde çalışması II. Abdulhamid’in tahttan inmesine ve 31 Mart isyanı gibi bir isyanın yaşanmasına zemin hazırlamıştır.
Bildiğimiz gibi 31 Mart isyanına neden olan olaylardan biri İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin medreselere olan müdahalesiydi. Medsrese yani eğitim mü esselerinin bir toplumsal krize neden olması sadece bugün hükümet-cemaat için değil II Abdulhamid’in tahttan inmesine neden olan dönemde de yaşanmıştı.
Tabii ki 31 Mart vakasını kışkırtanlar ve Ahrar Partisi ve Prens Sabahattin ile Osmanlıda kaos meydana getirmeye çalışan İngilizler ve Yahudi lobileriydi. Zira Theodore Herzl’in II. Abdülhamid tarafından reddedilmesi özellikle Yahudi cemaatinin sultana diş bilemesine ve intikam almasına neden olacaktı.
II. Abdulhamid’in tahttan indirileceğini haber veren dört kişilik heyetin başında İttihad ve Terakki’nin Emanuel Karasu isimli bir Yahudi mebusu gö ndermeleride dolaylı olarak senden intikamımızı aldık demekti aslında.
Davos zirvesinde Tayyib Erdogan’ı n İsrail başbakanına o malum tepkisi , Mavi Marmara sonrası Türkiye-İsrail dış ilişkilerinin katip seviyesine inişi ve Mit müsteşarlığına Hakan Fidan gibi bir ismin getirilmesi aslında Tayyib Erdogana’da İsrail lobisinin intikam hisleriyle dolduğunu göstermekteydi. Gezi parkı olaylarıyla bir yıpratma operasyonu içine giren bu kimseler başarılı olamayınca şimdi de malesef cemaati kullanarak bunu başarmaya ç abalamaktalar.
Yakın tarihimizdeki İttihad ve Terakki tecrübesinden yola çıkarak söyleyebiliriz ki “Denetleme İktidarı ”na dolayısıyla gölge devlet olma şekline dönen hareketler iyi niyetlerle yola çı ksalarda devleti tehdit eden bir güce ulaştıkları an tehlike arzedebilirler.
Bir lideri insan-üstüleştirmek nasıl akidevi bir sapmaya neden olursa bir cemaati ve fırkayı devlet üstüleştirmek ,telafisi mümkün olmayan siyasi sapmalara sebep olabilir.
Devletle paralel çalışan ve bir sivil toplum kuruluşu olarak devlete paralel icraatlar ve hizmetler yapan bir harekete evet, devletin damarlarına kadar sızan ve ters düşüldüğü noktada tehdit unsuru taşıyarak devlet aleyhinde lobicilik yapan bir harekete hayır.