Para ve Biz!

İbrahim DANACILAR

Sevgili okuyucularım:

Bugün ki yazımda, doğru kullanılmadığında inancımızı asimile eden, ecdadımız değerlerine ihanet ettiren, ailelerimizi bölen, dostluklarımızı zedeleyen ve ahretimizi yok eden ‘’para’’ve ‘’Nefsani menfaatleri’’ konu almak istiyorum.  

Eğer kendimizle ya da hayatımızla ilgili manalı ve asla sarsılmayacak bir nokta olsun istiyorsak, para kavramına sadece bizi korkutan ve taciz eden bir araç olarak değil, içimizde asla ticaret konusu yapamayacağımız noktaların varlığını bize hatırlatan bir araç olarak algılamalıyız…

‘’Paylaşımcılık’’ gibi, dinimiz ve ecdadımız tarafından bize miras kalan bu müstesna değeri bize ne yazık ki, unutturdular…

Toplumumuz içerisinde içimize yılan gibi sızıp, bizi para ve geçim derdi tuzağı ile iç ve dış politikamız üzerinde haince ve sinsice 1000 yıllık plan yapan birtakım locaları önce içimizde, sonra da çevremizde asimile etmediğimiz sürece değerlerimizi algılayamayız!

Nasıl mı algılayacağız? Şöyle; yardımlaşmayı yayacağız, para ve menfaat üzerine dostluklar kurmayacağız ve birilerine kurdurmayacağız. En önemlisi de çevremizde ki dertli kardeşlerimizin derdi ile dertleneceğiz. İçimizdeki düşmanları ayıklayacağız ve doğru yaşayacağız. İnanç kavramımızı yükselteceğiz, aza kanaat edeceğiz, şükrü bileceğiz, zenginliği ise, esaslarına göre kullanacağız. Yani bu güçlere karşı hepimiz tek bir vücut gibi ‘’birlik’’olacağız,  İslam ahlakı çatısında…

Para’yı ele alırsak; kabul etmek gerekir ki, hayatımızın her alanına ekonomik açıdan bakmak zorunda kaldığımız bir dönemde yaşıyoruz.

Bir anlamda paranın '’yaratma gücü’' var. Kim ve ne olduğumuzu belirliyor. İşte tam da bu sebepten para, hayatımızın ilahi amacını anlamamıza da anahtar nitelik taşıyor.

Günümüz toplumunda zenginlik olarak kabul edilen şey; çılgınca bir tüketim durumudur. Adeta tüketmeye ve bunun aracı olan paraya bir tutkunluk söz konusudur. Bu durum ise sözde zengin toplumunu iç huzuru açısından fakirleştirmektedir aslında…

Bu durumun neden kaynaklandığını ise bir cehennem örneği ile açıklamak mümkündür. Cehennem ile kimlerin müjdelendiğine bir baktığımızda; işlerinde aşırıya kaçıp nefsani arzularının esiri olanları ve isteklerini, ihtiyaçlarının önünde sayanları görebiliyoruz.

Aşırı nefsani ve bencilce arzular kişinin cehennemi olabiliyor yani…

Kişi arzularını doyurmaya çalışmaktan asıl ihtiyaç ve gayesini unutuyor gidiyor. Şöyle ki; bugünkü toplumda insanların günlük hayatın akışı içerisinde boğulup gittiği, ezildiği ve böylece kendi ebedi yaşamı için yaratıcısına nerdeyse hiç zaman ayıramadığı da, oldukça üzücü bir tespitimiz…

Günümüz insanlarının hatırı sayılır çoğunluğunun hayatını, hayvanlar âlemindeki yaşayışa benzetmek bile ne yazık ki mümkün olabiliyor.

Dikkat edilirse hayvanların tek amaçları vardır: Avlanmak ve o amaca ulaşmak için hiçbir kuralın var olmadığı, kimsenin kimseyi tanımadığı amansız bir mücadele içerisine girip, avlarını elde ettiklerini görürüz.

Hayvanlar, yemek yer, tuvalete gider, yatar ve umursamazlardır. Ancak haklarını yememek gerekir ki, hiç biri Yüce Allah’ı zikir etmekten asla geri kalmaz.  Baktığımızda hayvanların işte bu vasıfları yüzünden bazı insanlardan üstünlükleri bile vardır.

‘’İşte hayvanların yaşayışı ile, kendi yaşamımızı iyi ayır etmeliyiz. Eğer yaptığımız bu ayırt etmede, hayvanlar bizden üste ise vay halimize…’’

Bizler, bu sözde zengin toplum hayatı içerisinde, benliğimizi kaybediyoruz. '’Kendimiz olma bilinci'’ diye adlandırabileceğimiz bu şeye ihtiyaç duymuyoruz, çünkü giderek ve hızla mekanikleşiyoruz.

Aslında lüks içinde gerçek fakirliği yaşıyoruz. Kendimizden uzaklaştık ve biz nefsimize hükmedeceğimize, nefsimiz bize hükmediyor farkında bile değiliz...

Neyi ne için yaptığımızı düşünmeden, şeytan’a bile gerek kalmadan, kendi nefsimiz tarafından yutularak yaşıyoruz…

Dikkatimizi egomuzun kontrolünde olmayan özümüze yöneltmeliyiz!

Kişi nasıl bilerek egosunun kölesi haline geldiğini ancak Allaha yönelerek ve yukarıda ki, bahsettiğim değerleri hatırlayarak keşfedebilir... Yapılması gereken keşfettiklerimizi, tüm samimiyetimizle kabullenerek, ‘’hemen’’ hatalarımızdan dönme yolunda gayret etmemizdir. Ancak böyle yüce Allahın nazarında değerli birer varlık olabiliriz!

Paranın asla geçmediği, işleyiş esasların rant üzerine kurulmadığı farklı bir dünyada ebedi olarak yaşayacağımızı da, sakın ama sakın unutmayalım!

Hayat büyük bir tiyatrodur. Kısa bir sürede son bulur. Bir nevi yaşarken dört duvar içinde hapis olursun. Yaşamak için bir neden ararken. Yine bir anda kanatlanıp ebediyete uçarsın…

"Ey iman edenler, iman edin" Ayetini hatırlamak ve anlamak aslında ne güzel öğüt’tür bize…

Tabi ki, hatırlamak ve anlamak isteye…

Şimdi sorarım sizlere; menfaat ve para aşkı ön planda yaşanan bir hayatın sultanlığı 100 yıl olsa ne yazar, sonsuz bir hayata gitmeme gibi bir lüksünüz yoksa?

Ves. Selam…

İbrahim DANACILAR

 http://www.facebook.com/ibrahimdanacilar

 https://twitter.com/iBR_DANACILAR

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.