Özür beyanı

xxx52

İstanbul dışında bulunduğum ve gazeteye bakma imkanımın da olmadığı bir zamanda dostumuz, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez hakkında gazetemizde incitici bir yazı çıkmış. Bu olayı bu hafta İstanbul'a dönünce, değerli kardeşimiz M. Fevzi Mutlu'nun bana gönderdiği e-mailden öğrendim ve üzüldüm.

Kendi adıma üzüntülerimi bildiriyor ve haberin intikali, muhbiri, yayımlanması konularında hiçbir bilgimin ve dahlimin olmadığını açıkça ifade ediyorum.

Benim gazete ile ilgim, yazılarımı yazıp internet yolundan göndermekten ibaret oluyor. Yoğunluğum sebebiyle daha fazla ilgilenme imkanı bulamıyorum. Gazetemizin nadiren de olsa üzüldüğüm neşriyat yaptığı oluyor; bunu da kolektif bir işin kaçınılamaz sonucu olarak görüyorum.

Ben sevgili Görmez'i salih bir mümin ve güzel bir insan olarak tanıyorum.

Değerli M. Fevzi'nin de arzusunu yerine getirmiş olmak için mektubundan bazı pasajları aktaracağım:

"15.10.2010 tarihli gazetenizde Diyanet İşleri Başkanlığı'yla ilgili

"Yolsuzluğu Araştıran Müfettişlere Sürgün" başlıklı, isimsiz "İstihbarat Servisi - İstanbul" kaynaklı haberinizi okudum. Haberde adı geçen Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı'nı 28 yıldır tanımam hasebiyle, hayret ve üzüntü içinde bir daha okuduktan sonra, 18.10.2010 tarihi itibarıyla size bu mektubu yazmaya karar verdim.

"Birkaç mülahazamı affınıza mağruren sizlerle paylaşmak istiyorum.

"Yeni Şafak hep itibar ettiğimiz ve haberlerinde titizlik gösterdiğini düşündüğümüz, bu yüzden düzenli evimize girmesine izin verdiğimiz bir gazeteydi. Şimdi diyorum ki; acaba bizim açımızdan zülf-ü yare dokunmadığı, hiç nasırımıza basmadığı, ufak tefek dokundurmaları da biz büyütmeyerek görmezlikten geldiğimiz için mi böyle düşünüyormuşuz?...

"Diyanet İşleri Başkanlığı'nda bir yolsuzluk varsa elbette bu haberdir. Ancak bir Şube Müdürü'nün yetersizliği iddiasıyla ilgili müfettiş inceleme ve soruşturmasından; nasıl, "olmayan rapora" dayanarak Başkan Yardımcısı'nın, hem de yolsuzluğuna ulaştığınız ve bunu haberleştirdiğiniz açıklamaya muhtaç görünmektedir. Çünkü haberin ana noktası"... müfettişlerin Diyanet'in yurt dışındaki camilere kadrosuzluk bahanesiyle imam göndermek için iki görevlinin usulsüz şekilde 2 Milyon Euro yardım topladığını tespit ettiği iddia edildi" ifadesidir. Ancak bu cümleyle ilgili olarak gazetecilikleri konusunda emin olduğumuz sayın Fehmi KORU ve Kürşat BUMİN'in hakemliğine de başvurarak soruyorum: 5N, 1 K nerede?

"Bu kadar vahim bir iddia karşısında; başta Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez, Daire Başkanı Ali Dere, Başmüfettişler Dursun Aygün ve Mithat Bilgin ve Müfettiş Yardımcısı Yusuf Şener ile suçlanan Şube Müdürü İsmail Akkurt olmak üzere, iddia edilen olayın taraflarından hiçbirine hiç birşey sormadan bu hadisenin haberleştirilmesi gazetecilik mesleğinin etik ve ilkeleri açısından bir ayıp değil midir? ...

"Bu konuda, hakikat aşkını her şeyin önünde tuttuğunu düşündüğümüz Hayrettin Karaman Hocamızın kanaatine başvurabilirdi, ancak öyle anlaşılıyor ki, gazete, anılan haberlerle ilgili olarak hiçbir çaba göstermeye ihtiyaç duymamıştır. Ayrıca Hocamızın bugüne kadar sessiz kalmasına da serzenmeden geçemeyeceğim. Çünkü hayatı boyunca haksız itham ve iftiralara maruz kalma bakımından Hocamızın da çok sıkıntı çektiğini uzaktan bilen biri olarak, böyle bir haksızlığa önce O'nun feveran etmesini beklerdim."