Öğrencilerin talepleri ile hükümetin gündemi arasında paralellik var" diyor Marmara Üniversitesi'nden Prof. Talip Küçükcan...
Protestocu gençlerin bilinen talepleri şunlar: YÖK'ün kaldırılması... Kayıt ve harç ücreti alınmaması... Üniversitelerin özerk ve çoğulcu olması... Prof. Küçükcan, rektörlerle yapılan iki toplantıda verdiği talimatlara bakarak, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, öğrencilerin bilinen taleplerinin ötesine geçecek reformlar planladığını belirtiyor.
Vardığı sonuç şu: "Protestocu gençlerle bir zamanlar YÖK'ü mevcut hükümete karşı canla başla savunan destekçilerinin talep ve tahayyüllerinden çok daha fazlasını yapmaya kararlı görünüyor Başbakan Erdoğan..." (Sabah, 11 Aralık 2010).
Konuya 'içeriden' vâkıf birinin tespiti bu...
Tespit güzel de, İstanbul/Dolmabahçe'deki rektörlerle ikinci buluşma sırasında çıkan itiş-kakış sonrasında kamuoyunun edindiği izlenimle hiç uyuşmuyor, hatta taban tabana ters... Bugün kime sorsanız, hükümetin öğrencilerin taleplerinden hoşlanmadığı ve yaşananların bu yüzden yaşandığı kanaatinde olduğunu görürsünüz.
Hükümet YÖK'e sahip çıkıyor... Öğrencilerin yurt ve burs ihtiyaçlarına kulak tıkıyor... Üniversitelerin toplumun dertleriyle ilgilenmesine ters bakıyor...
Bir haftalık itiş-kakış sonucunda geniş kamuoyunda uyanan hisler bu kanaatler üzerine oturuyor.
Elbette bu görüntüde medyanın taraf tutmasının, taraf tutarken fotoğrafın bütününü gözlerden saklamasının ve muhalefetin kendi âcizliğini gençlerin hareketlenmesiyle kapatmaya çalışmasının da payı büyük.
Medyada hemen bütün köşe başları, siyasal programları iflâs etmiş, ideolojik bozguna uğramış ve bunu hazımda zorlanan kalemler tarafından tutulmuş durumda; aynı dönemde farklı örgütlerde hareketli olmuş gençlerin ön saflarında yer aldığı Ak Parti'ye karşı girişimler onlar için makbul.
Bugünlerde medyada ve CHP'de odaklanmış dünün 'sol' örgüt mensupları, bugünün 'solcu' protestocuları üzerinden, dünün MTTB'sinin (buna Ülkücü câmiayı da katabilirsiniz) siyasi partiye dönüşmüş hali olarak gördükleri Ak Parti'yi siyaseten yaralama gayretindeler...
Olabilir. Ancak bu bile, hükümetin üniversiteye ilişkin politikalarının protestocu öğrencilerin talepleriyle paralellik taşımasına rağmen, bir haftalık bir kargaşa ortamı sonrasında gerçeğin tam tersi bir kanaatin yerleşmesini açıklamaya yetmiyor.
Ak Parti'nin kendini tam anlatamama, ya da siyasette 'orantısız tepki verme' gibi bir sorunu var. Öğrencilerin hareketlenmesini 'tehlikeli' buluyor ve hangi amaçla yapılmış olursa olsun boşa çıkartılması gerektiğine inanıyor.
Benzer bir durum başka alanlar için de söz konusu; meselâ dış politikada da, meselâ ekonomide de, Ak Parti'nin ülke yararına aldığı kararların, lüzumsuz ve orantısız tepkiler yüzünden anlaşılamadığı bir başka gerçek. Uluslararası arenada etkisi her geçen gün artan, global krize rağmen ekonomisi sürekli büyüyen bir ülke olduğu halde Türkiye, bazıları bu durumu özümsemekte zorlanıyorsa, bir sebebi de budur.
Herhangi bir başka ülkede, bir iktidar, öğrenci hareketleriyle karşılaştığında, taleplerle örtüşen politikalarını herkese hatırlatıp gelişmeden kendisine siyasi pay çıkartırdı. Ak Parti ise öğrenci talepleriyle hükümet politikaları arasındaki paralelliğin gözlerden saklanmasıyla sonuçlanacak bir tepki veriyor.
27 Mayıs (1960), 12 Mart (1971) ve 12 Eylül (1980) müdahaleleri öncesinde yaşananların tekerrürü endişesiyse o tepkinin altında yatan, verilen gereksiz ve aşırı tepki yüzünden, ortalık yatıştığında, arkada aynı kekre tadın kaldığını görmeli Ak Partililer...