Anayasa Mahkemesi Başkanvekili'nin Dinleniyorum şikâyeti sonrasında meydana gelen gelişmeleri herhalde izliyorsunuz. Dinlenmediği ortaya çıktı, ama yayınların ardı arkası yine de kesilmiyor. Resmi açıklamalara itibar etmeyen mi ararsınız, öküz altında buzağı arayıp olayı çok daha başka yönlere çekenler mi? Bu gidişle daha epey bir süre bu olayı tartışacağız.
Bir yüksek yargı organı üyesini Dinleniyorum galiba kuşkusuna sürükleyen bir atmosfer var ülkede. Kim, neden dinlesin Anayasa Mahkemesi üyesini? Temas ve konuşmalarından elde ettiği bilgileri aleyhine kullanmak için herhalde. İyi de kim ve niçin bunu yapsın?
Ülkemizin en büyük medya grubuna ait bir gazetenin manşetine tırmandı bir başka 'şantaj' iddiası. Güya bir siyaset adamı, bir komutanı, önüne yolsuzluk dosyası atarak tehdit etmiş... Akıl alır bir iddia değil bu. Bizlerin aklımız almasa bile eski bir bakan iddiayı kaleme aldı, iki farklı gazete de bu iddiayı okurlarıyla paylaştı. Ülkedeki bulanık havayla, kirli atmosferle ilgili bir durum bu...
İnsanlar görünenin ötesinde bir şeyler aramaya başlıyor ve 'tehdit' ile 'şantaj' gibi kural dışılıkların söz konusu olduğuna inanıyorlarsa, o ülkede sağlığa (akıl sağlığına) aykırı bir şeyler oluyor demektir... Başbakan Genelkurmay Başkanı'na 'şantaj' yapar mı bir ülkede? Devletin birimleri Anayasa Mahkemesi'nin bir üyesini 'şantaj' veya 'tehdit' amacıyla izler, konuşmalarına kulak verir mi?
Nasıl bir ülkeyiz biz?
Dikkat ettiyseniz bu garip gelişmeler son birkaç ay içerisinde daha büyük bir sıklıkla görülmeye başlandı. Bir yerlerde bu tür uçuk-kaçık iddialar konuşulur, dedikodular yapılırdı eskiden de; ama akla ziyan iddiaların ciddi bilinen kalemlerce yazıldığı, yazılsa bile genel ilgiye mazhar gazeteler tarafından yayınlandığı pek görülmezdi. Şimdi oluyorsa, bunun şu sıralarda olup bitenlerle bir ilgisi aranmalı.
Mantığımızı, muhakememizi bozan ne oldu şu son sıralarda?
Şu sıralarda birbiri ardına meydana gelen garip olayların parti kapatma davasıyla bir ilişkisi var mıdır dersiniz?
Genelkurmay Başkanı ile Başbakan, ya da devletin birimleriyle Anayasa Mahkemesi üyesi arasında iddia edilen türden bir ilişki tarzı tamamen 'post-modern' bir durumdur; rasyonel bir ortamda, aklı başında hiç kimsenin başkalarının değerlendirmesine sunabileceği türden iddialar değil bunlar çünkü. 'Post-modern durum' belki de doğrudan parti kapatmayla ilgili bir gelişme.
Şöyle düşünülüyor olamaz mı: 340 milletvekiline sahip, beş yıldır iktidarda bulunan bir parti kapatılmak isteniyorsa, bu ülkede her şey olabilir. Bu muhakeme içselleştirildikten sonra Kapatılacak mı, kapatılmayacak mı? seçeneklerini tartışmaya başladı toplum; sanki hukukilik söz konusu değilmiş de, başka unsurlar karar vermede rol oynuyormuş gibi... Yarın kararını açıklasın Anayasa Mahkemesi, bir sürü saçma sapan senaryo tartışma gündemine girerse şaşırmamak gerekir.
Madem siyasete bu türlü kural dışı müdahaleler olabiliyor, o halde kimbilir daha neler neler oluyordur...
Alın size tehlikeli bir muhakeme tarzı daha...
Kural dışılık başka kural dışılıkları besler. Toplum sağlıklı düşünmeyi bırakıp hastalıklı yaklaşımlar üzerinde fikir üretmeye başlarsa, bu gelişme, hepimizi bir biçimde etkisi altına alır. Daha önce itibarına düşkün bir gazete bile bile yalan haberi manşetine taşır, bir başkası akıl almaz iddiaları okurlarıyla paylaşır, kırk yıllık başyazarlar incir çekirdeğini doldurmayan tahlillerle köşe işgal ederler.
Böyle bir ülkeyi yönetmek kolay mı olur sanıyorsunuz?
Yazık oluyor bize, yazık...