Geçtiğimiz günlerde Trabzon’da Oruçreis Firkateyni’nde “Değişik anlamlar yüklememiz gerektiği” ifade edilen ve içinde bir hayli tehditler ve emirler barındıran açıklamalar dinledik. Tehditlerden, azardan payını alan medya mensuplarından birisi olarak biz de nasibimizi aldık! Konuşmaların satır aralarında; 93 yılında yapılan hain saldırı ile 33 erimizin şehit edilmesiyle bağlantı kurularak, bu son Reşadiye saldırısıyla hayatını kaybeden 7 askerimizin durumuna ışık tutan yayınlara duyulan rahatsızlığa vurgu yapılıyordu.
Saldırının hemen sonrasında İsveç’te yaşayan Kürt aydın ve siyasetçi Kemal Burkay ile uzun bir söyleşi yapmıştık ve bu röportaj ertesi gün ajansta yayınlanmasıyla birlikte birçok basın yayın organında geniş yer bulmuş ve büyük yankı uyandırmıştı. Sayın Burkay’ın şahsı farklı bir önem arz ediyordu bu noktada, zira kendisi şuan Türkiye’deki Kürt meselesinin geçirdiği bütün evreleri ve handikapları en iyi tahlil edebilecek entelektüellerden birisiydi. Onun sözlerini etkili kılan unsurlardan birisi de; 93’lerde partisi PSK olarak PKK ile ateşkes imzalamış olan Burkay’ın, o süreç kapsamında Öcalan ile sürekli telefonla irtibatta olması ve de o dönemlerde meydana gelen bütün olayları ilk ağızdan öğrenme fırsatı olmasıydı… (Bu yakın diyaloğu gösteren fotoğraflar da medyada boy boy yer aldı.)
Daha önceleri de birçok kez röportajlar yaptığımız ve kamuoyunu aydınlatıcı açıklamalar yapmış olan Sayın Burkay şimdi ne diyordu? Bingöl’de 33 erimiz şehit edildiğinde Öcalan’ı bizzat telefonla arayarak, böyle bir katliamın yapılmasının barış sürecini sekteye uğrattığını ve neden böyle bir şeyi yaptıklarını sorduğunu aktarıyordu. Öcalan’ın; birilerinin yaptığını ve kendilerine de bunu üstlendirildiği söylediğini aktaran Burkay, bu aynı derin yapının bu son Reşadiye olayında da asker katliamını gerçekleştirdiğini söylüyor ve bunu çarpıcı açıklamalarla izah ediyor ve detaylandırıyordu. Ve “Pandoranın kutusu” da açılıyordu!
Nitekim röportajın gündeme bomba gibi düşmesiyle birlikte alelacele PKK olayı üstlenmiş ve ardında da TSK devreye girerek bunu sahiden de PKK’nın işlediğini ispatlamak için –nerede ve nasıl kaydedildiği müphem bazı telsiz konuşmalarından yola çıkarak- bir dizi açıklamalarda bulunmuştu. Şimdi de bir savaş gemisinde bu iddialar tehditvari bir şekilde tekrar ediliyor, saldırı üzerindeki şüphelere işaret eden basına gözdağı verilerek…
Aslında meseleye vakıf aydınların açıklamalarına hacet kalmadan da Türk insanı sağduyusuyla neyin ne olduğunu ve nasıl geliştiğini çok iyi anlamaya başlamıştı zaten. Şemdinli’de, Dağlıca’da, Aktütün’de de görmüştü ve aynı kirli tezgâhın ısrarla tekrar edilmesinden ve bundan dolayı masum gencecik evlatlarının alçak bir oyuna kurban edilmesinden dolayı derin bir acı duyuyor ve rahatsız oluyordu… Son 30 yıldır da cuntalara zemin hazırlayan bu tür saldırıların nelere hizmet ettiğini yaşayarak görmüştü insanımız. Şimdi tehdit de etseniz, susturmaya da kalksanız milletin canı burnuna geldi ve onun sinir uçlarıyla oynamayı bırakın artık. Bir de bu numara sökmüyor, anlayın artık! Ve yanlış hesap İsveç’ten dönüyor bazen böyle, bazen de bir başka yerden dönecektir; bundan adınız gibi emin olun. O yüzden de; bari itibarı daha fazla yerlerde süründürmeyin, yıllardır baş üstünde tutulan kurumları halkın nazarında daha fazla yıpratmayın. Bu iş zamanla kelebek etkisine dönüşecek ve oluşacak girdapta çokları kaybolup gidecektir.
Konu açılında, bir de yakın zamanda PKK ve JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan ile röportajımızda, Aygan’ın kendisinden aldığımız ve yayınladığımız bir fotoğrafı -yeri gelmişken- gündeme taşıdık. Orada Barzani ve Aygan’ın arasında Diyarbakır’da poz veren o dönemde (92’lerde) Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı yapan Korgeneral Necati Özgen’in bir fotoğrafını yayınladık. Aygan, o dönemlerde artık JİTEM’e çalışıyordu ve Barzani ile bir görüşme için Paşa’ya tercümanlık yapıyordu. 33 erin katliamı döneminde vazifeli olarak ve sorumluluğu gündeme gelen Paşa, şimdi canhıraş bir şekilde masum olduğunu ispatlamaya çalışıyor; bağırarak, yer yer tehditler savurarak…
Bağıran ve yakınan askerleri gördükçe, bir kadın programında telaşlı bir şekilde birilerini şikâyet ederken, bu arada da katıp karıştıran bir kadının hali geliyor gözlerime. REP’i bile yapılan o sözleri çağrıştırırken o tavırlar, yeni bir REP’in sözleri doğacak gibi geldi… Evet, sanki şöyle yakınıyorlar gibi geldi bana:
“Al dedi halk
Medyayla kavga ettim
n yap
sen de dedi
Al dedi kendini dedi
Paşam sen de
git dedi
Benim çekecek halim
yok dedi.”
Ramazan Kerpeten
Stockholm- 20 Ara. 09