Türkiye'de bazı kimseler, Anadolu'nun ilk defa Cumhuriyet döneminde İslâmlaştırıldığını söylüyorlar. Cumhuriyet'ten önce Osmanlı'da nufüsun hatırı sayılır bir bölüğü gayr-i müslim unsurlardan oluşuyordu. Anadolu'nun Cumhuriyet'le birlikte İslâmlaştırıldığını söyleyenler, işte bu gayr-i müslim unsurların Türkiye'den sürülmelerini kastederler ve bunu da sanki matah bir işmiş gibi anlatırlar. Hatta bazı kimseler, bu ürpertici arındırmacılığı, Kemalizm'in aklanması için kullanırlar.
Oysa gayr-i müslimlerin Anadolu'dan sürülmesi, Müslümanların Müslümanlıkla ilişkilerini derinden sarsan bir erime, yabancılaşma, kendi kendini sömürgeleştirme sürecini inanılmaz boyutlarda hızlandırmıştır.
Bu ülkeden gayr-ı müslimlerin sürülmesi, İslâm'ın sürülmesi sonucunu doğurmuştur. Bu toplumun hayatından İslâm'ı uzaklaştırmak amacıyla gayr-i müslim unsurlar bu topraklardan sürülmüştür.
Türkiye'de bu gerçeği görebilecek bir entelijansiya maalesef yok. Yok; çünkü İslâmcısı da, dinsizi de, küreselcisi de, ulusalcısı da, gözlerini körleştiren, bakışlarını sakatlayan, zihinlerini kötürümleştiren bu tasfiyeciliğin, bu yok ediciliğin, bu komitacılığın ürünüdür, çocuğudur. O yüzden bu gerçeği görebilmesi biraz zordur.
Türkiye'ye dışarıdan bakabilme imkânı yakalayanlar, Türkiye'nin nasıl bir çukurun, çıkmaz sokağın eşiğine fırlatıldığını, kendi kendine debelenmeye mahkûm edildiğini; köklü bir tarih şuurundan, medeniyet ufkundan yoksun, sadece ezberlediklerine meftun dünyada türü olmayan, kendi kendini sömürgeleştiren absürd bir entelijansiyanın Türkiye'ye haksız, zorba yöntemlerle, komitacı zihniyetle çeki düzen verdiğini daha rahat görebilirler.
Ancak Türkiye'nin dışında hiçbir ülkede, içeriden çökertilen ve çökertildiğini bile göremeyen bir entelijansiya yok.
Oysa gayr-i müslimlerle birlikte yaşamanın, kaynaşmanın, paylaşmanın sırrını keşfeden, örneklerini üreten tek toplum biziz, Osmanlı toplumu. Ayrıca bütün Müslüman toplumlarda hatırı sayılı oranda gayr-ı müslim nüfus yaşar. Böyle bir şeye yarım asır öncesine kadar hiçbir Batı ülkesinde rastlayabilmeniz mümkün değildi.
Sadece Katolik-Protestan farklılaşması vardı ve bu farklılaşma Avrupa'yı ikiye bölmüş, ulus-devletleri doğurmuş ve birbirine düşürerek ikinci dünya savaşından sonra Avrupa'nın tarihten çekilmesine neden olmuştu.
Bizde, bizim tarihimizde, Osmanlı medeniyetinde bütün farklılıklar, bütün farklı diller, dinler, renkler benzersiz bir birlikte yaşama modeli geliştirilmiş olmasının tabiî bir neticesiydi. Müslümanlar müslüman olmayanların, müslüman olmayanlar Müslümanların hayatlarına, kutsallarına, önceliklerine, özel günlerine, özel durumlarına büyük saygı duyuyorlar, bu durumlarda birbirlerine yardımda, destekte, birbirlerinin yolunu, önünü açmakta birbirleriyle adeta yarışıyorlardı.
O yüzden Kayseri'de, Anadolu'nun başka şehirlerinde Ermeni, Rum mezarlarında bile “ruhuna Fatiha” diye yazılabiliyordu. Bu, bir yabancılaşmanın, sömürgeciliğin göstergesi değil, bu toplumla bütünleşmenin, kendilerine rahatça, huzur içinde, adil ve kardeşçe bir ortamda yaşama imkânları ve düzeni sunan bu ülkenin insanlarına saygının bir nişanesiydi.
Oruç mevsimi, gayr-i müslimlerin de kendilerince katıldıkları, doyasıya yaşadıkları, paylaştıkları bütünleştirici ve kanatlandırıcı bir mevsimdi. Gayr-i müslimler bu ülkede müslüman komşusunu rencide etmemek için oruçluymuş gibi hareket ederdi. Ve o yüzden Ramazan neşvesini, coşkusunu ve bayramını yaşamayı hak ederdi.
Ya şimdi? Çok ilkelleştik. Sokakta insanların gözünün içine baka baka, hatta gözünün içine sokarcasına oruç yiyecek, sigara içecek kadar kabalaştık, ruhumuz kaskatılaştı.
İnanılmaz bir nefretin, saygısızlığın, düşmanlığın ürünü değilse, nedir bu? Elbette ki, ilkellik. Hayasızlık. Ahlaksızlık.
Eğer bu ülkeden gayr-i müslimler sürülmemiş olsaydı, müslüman Müslümanlığını, gayr-i müslim de gayr-ı müslimliğini bilecekti. Ve herkes birbirine saygı duyacaktı. Şimdi hiç kimse hiç kimseye saygı duymuyor artık. Farkı yitirdik çünkü. Farkı fark etmemizi mümkün kılacak tefrik etme, hakkı ve adaleti teslim etme kabiliyetlerimizi ve ruhumuzu yitirdik.
O yüzden alenen oruç yemek normal artık. Ama bu şu demek: “Bu ülkenin bütün kutsallarını ayaklar altına alıyorum; yani bu ülkeye huzur, kardeşlik ve ruh kazandıracak her şeyi elimin tersiyle itiyorum”, demek.