ORUÇ ve ZEKAT
el-Hamdulillah Ramazanımız tekrar geldi. Ne kadar şükretsek az. Bu sözü tekerleme olsun diye söylemiyorum. Geçen sene Ramazan’da aramızda olup da bu sene olmayan/ olamayanları düşünürsek şükür noktasında ne kadar gayret etmemiz anlaşılacaktır. Ramazan denince eylem olarak aklımıza iki şey gelir ORUÇ ve ZEKAT. Biz bu konuda sizlere belki de bildiğiniz şeyleri hatırlatacağız. Bilseniz bile tekrarında fayda var kabilinden karşılamanızı bekliyoruz.
ORUÇ
Her şeyden önce bilelim ki oruç ibadeti sadece Ümmet-i Muhammed’e emredilmiş bir ibadet değildir. Oruç Bakara / 183 te de çok açık biçimde ifade edildiği gibi önceki Peygamberlerin Şeraitlerinde de mevcut idi. Oruç gibi ortak olduğumuz başka ibadetler de var. Şunu söyleyebiliriz ki “Temel ibadetler bütün ilahi dinlerde ortaktır. Namaz, oruç, zekat, kurban, hac anlamında ziyaret…”
Oruç kelimesinin kaynağını belki merak etmişsinizdir. Oruç diğer birçok ibadet ismi gibi Farsça kökenlidir. Kanaatimize göre ORUÇ kelimesi şöyle ortaya çıkmıştır; Farsçada ruz gün demektir. Yine Farsçada isim yada sıfatların sonuna “e” eki eklerseniz, Türkçedeki “lik” ekinin manasını elde edersiniz. Mesela heft 7 demektir, hefte (hafta) 7’lik olur. Veya sebz yeşil demektir. Buna e eklerseniz sebze (yeşillik) olur. Veya zerd sarı demektir, e eklerseniz zerde (sarılık) olur. Bunlar gibi Ruz kelimesine e eklerseniz RUZE kelimesini elde edersiniz ki manası günlük (iş) anlamına gelir. İşte gündüzlük iş/amel/ ibadet demek olan bu RUZE kelimesine R’lere uyumlu bir sesli harf eklemek şeklindeki Türkçe ilkeye göre U eklediğimiz zaman URUZE kelimesini elde ederiz. Tıpkı ramazan’a ıramazan, rus’a urus demek gibi. Sonuçta bu URUZE kelimesi kullanıla kullanıla ORUÇ olmuş.
Oruç bize sanki bir kamp hayatı yaşamak gibi etki yapar. Kamplarda sair hayattakinden farklı olarak bir takım kaideler, yaptırımlar, emirler, yasaklar…konur ve uygulanır. Böylece farklı bir yaşam biçimi denemesi yapılır. İşte oruç da böyle birşey. Sair hayatta yapabildiğin birçok şeyi bugünlerde yapamaz olursun. Bu esnada birçok şeyin istendikten sonra olabileceğini fiili olarak görürsün. Mesela sıcak mı sıcak yaz ayında aç- susuz durulur mu diye insan akıl erdiremeyebilir. Ama oruçla bunun pekala mümkün olduğu görülmüş olur. Yanı sıra bu kamp hayatıyla yani oruçla sabrı, fedakarlığı, dilimize sahip olmayı…öğreniyoruz. Sair zamanlarda pek dikkat etmediğimiz gıybet, dedikodu gibi haramlara oruçta biraz daha titizlikle uymaya çalışırız.
Orucun bize en güzel biçimde öğrettiği şeylerden belki en önemlisi NİYETin GÜCÜ konusudur. Niyet’in mahalli kalbdir diye yazar kitaplarımız. Bunu şöyle de ifade edebiliriz. Niyet, ruhun bedene emretmesi halidir. İşte oruç bize bu niyetin yani ruhun emrinin beden üzerindeki gücünü öğretiyor. Şöyle ki: İnsan imsakte akşama kadar artık yemeyip içmeyeceğine net biçimde niyet ediyor, o insan akşama kadar ne acıkıyor ne de su ihtiyacı hissediyor. Bunun izahı şu : İnsan ruhu bedene emretti mi beden o emri harfiyen yerine getirir, beden kendisini o emre göre ayarlar. Biz niyetin bu gücünü diğer işlerimizde de kullanabiliriz ki bu durumu oruçtan öğreniyoruz. İnsan ruhu, bedenin inanacağı şekilde bedene ne emrederse beden ona uyar. Mesela 15 saat abdestli durmaya, işi bitirinceye kadar yorulmamaya, işi bitirinceye kadar uyumamaya, ezber yapmaya, hastalıktan iyileşmeye, herhangi bir yiyecekten etkilenmemeye kuvvetle niyet etse yani bunları ruh, bedene emretse ve beden de o emre inansa beden o denilenleri aynen yapar. Ama bedenin inanmayacağı zayıf bir niyete beden uymaz. Çünkü ruh o emri güçlü vermemiştir. Mesela aynı sıcak günde oruca niyet etmeyip akşama kadar acaba aç- susuz kalabilecek miyim diye niyetsiz bir deneme yapsa beden kısa zaman sonra ya acıkır ya susar ve denemeyi deler. İşte niyetin bu gücünü biz oruçtan öğrenip diğer işlerimize uygulayabiliriz. Zühd denemeleri yaparak insanların normal olarak tahammül edemeyeceği şeyleri rahatlıkla yapan insanlar ruhun bu gücünü kullanıyorlar. Ruhun bu gücünü bizim için oruç deşifre etmektedir. Sabırsız olanlar oruç tutsun. Oruç ona olağanüstü sabrı öğretir. Sabırlı olan insanda moral bozukluğu, stres, tahammülsüzlük…olmaz. Malumdur ki sabrı unutmuş olan zamanımız insanını stres ve moral bozukluğu yiyip bitiriyor. Koskoca insan strese kapıldığı zaman strese mağlub oluyor ve ortalığı darmadağın ediyor. Bu beladan kurtulmanın yolu sabrı öğrenmektir. Sabrı da en güzel öğreten eylemlerden bir tanesi oruçtur.
Oruç ümmete hicretin 17. ayında, şaban ayında, farz kılınmıştır. Zekat ve fitre emri de o zaman gelmiştir. İlk ramazan orucu başlar başlamaz şanlı Bedir harbi de patlak vermiştir. Başta Resulullah Efendimiz olmak üzere savaşa katılan diğer sahabiler bu sefer esnasında oruçlarını bozmuşlar, sonradan güne gün kaza etmişlerdir.
Ramazan orucu bir aylık süreyi kapsar. Bu ay 29 gün veya 30 gün sürebilir. 29 gün sürdüğü zamanlarda kimileri sorar, 1 gün daha oruç tutup ayı tamamlayacak mıyız diye. Kardeşlerim oruç, ramazan ayı için emredilmiştir. Bu ay kaç günse o kadar günle mükellefsiniz başka değil.
Ramazan orucu eda edilirken kasden oruç bozma hallerinin bir kısmında orucu hem kaz etmek hem de keffaret tutmak gerekir. Oruç keffareti Kur’an’da yer almaz. Bunu Bizzat Resulullah Efendimiz Kur’an’daki zıhar keffaretine (Mücadile suresi, ayet :3-4) kıyas ederek beyan etmiştir. Yani oruç keffareti Kur’an’da değil, sünnette yer alır. Dolayısıyla, oruç keffareti yoktur diyenler, sadece Kur’an’la yetinip sünneti devre dışı bırakan sapıklardır. Zamanımızda modaya dönüştürülmek istenen bu sapıklığa karşı zinde olmamız gerekmektedir.
Hastalık veya yolculuk hallerinde oruç tutmayıp sonradan güne gün kaza etme imkanımız var. Ama yine de Kur’an şunu tavsiye eder : “Oruç tutmanız daha hayırlıdır “ (Bakara 184). Yani seferilik sebebiyle hemen de oruçtan vaz geçmek iyi değildir. Çünkü hiçbir kaza ibadet, fazilet olarak eda ibadet yerini tutmaz. Eda edilen ibadet her zaman için kaza edilenden daha faziletlidir.
ZEKAT (Bir Sonraki Yazımızda)