Suriye’de yabancı basının gazetecilik yapması yasak...
Onun için yazarın kimliği gizli...
Şöyle yazıyor:
“Uzaktan bakıldığında Şam’da hayat normal akıp gidiyor. Ama daha dikkatlice bakıldığında, insanların sokaktan korktuğu, birbirinden şüphelendiği bir kent burası.
Telefonlar dinleniyor. Suriyeli muhalifler, e-postalarının, Facebook ve Twitter gibi sosyal iletişim ağlarının kontrol edildiğini iddia ediyorlar.
Bu nedenle Mısır ve Tunus’un aksine örgütlenip hep birlikte sokağa çıkmak
çok zor.
İşte bu yüzden Şam’da hayat bir süredir cuma günlerine endeksli. Cuma namazı, kimseye birşey söylemeye gerek kalmadan camide toplanabilmek için bir fırsat.
Hem Dera, Humus ve Halep’e destek vermek, hem de morali yüksek tutabilmek için Suriyeli muhalifler cuma günlerine özel adlar takıyorlar.
İki hafta önceki cuma ‘Öfke Günü’ydü. Geçen haftaki ‘Başkaldırı Günü.’ Bu son cumanın adı ise ‘Gözaltındaki Kadınlar Günü.’
Muhaliflerin ruh halini bu sıfatlar yansıtıyor. Şam’ın şifresi, cumalarda gizli.”
Dün Cuma idi ve benim de gözüm Suriye’deydi...
15 Mart’tan beri süren protestolarda ölen, aralarında polis ve askerlerin de olduğu 750 kişinin isminin internete koyulduğu...
Protestoculara yapılan baskılar sonucunda sekiz binden fazla kişinin hapiste veya kayıp olduğu...
Ve son günlerde yüzlerce kişinin daha tutuklandığı vurgulanan Suriye’de...
***
Dünkü New York Times’da...
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın, Esad hükümetinin protestoculara yaptığı sert müdahaleyi kınayarak, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın istifasını istemeye bir adım daha yaklaşmış olduklarını netleştirdiğini yazıyordu...
Clinton, “Suriye’de yakın dönemde yaşananlar, açıkça ülkenin eski günlerine dönemediğini gösteriyor... Tanklar, mermiler ve coplar Suriye’nin siyasi ve ekonomik sorunlarına çözüm getirmeyecek” demekteydi...
***
Bu haber önemliydi, çünkü Obama yönetimi Esad rejimini defalarca uyarırken, Suriye’nin üst düzey üç güvenlik yetkilisine sembolik yaptırımlar uyguladı ancak Esad’ın görevini terk etmesi gibi daha sert girişimlerde bulunmadı.
Zaten, ABD’nin Suriye’ye karşı daha temkinli davranması çeşitli eleştirilere neden oluyor ve bu durum yönetimin “zayıf politikası” olarak görülüyor.
Ancak Washington’un sabrının tükenmeye başladığı da Clinton’ın, Suriye’de yaşanan yüzlerce ölüm, adaletsiz gözaltılar, işkence ve tıbbi yardımın engellenmesi gibi olaylara değinerek, “Suriye’nin büyük insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulması için ek adımlar atılacağını” açıklamasından anlaşılıyor.
Dün gerçekleşen gösterilerde hükümet güçlerinin nispeten daha ılıman davranmasının da nedeni bu galiba...
***
Bu arada...
Şam’a sürekli akıl veren bizim siyasal iktidara ateş etmeye başlayan Suriye’deki rejim sözcüsü gazetelerdeki “Neo-Osmanlı” suçlamaları ile...
Türkiye’nin bölgede güçlü bir ülke olabilmesi için Batılı kimliğini özenle koruması gerektiğini vurgulayan Avrupalı uzmanların kesiştiği ve ayrıştığı noktalar da çok ilgimi çekti.
***
Kendini her Cuma daha fazla bağırarak ifade etmeye çalışan Suriye halkı, sadece Esad ejimini test etmiyor, çok irtibatlamasak da Türkiye’nin geleceğini de tahminlerden öte etkiliyor...
Bu yüzden Suriye’yi çok daha fazla konuşup, orada olup bitene çok daha yakından bakmak gerekiyor...