Neyi niçin yaptığını bilenlerin (hak dine ve dindarlığa karşı olanların), farkında olmayanları çeşitli oyunlara getirerek dinden uzaklaştırmaya çalışmaları mümkün ve vakidir. Başta san'at ve medya olmak üzere birçok etki aracının insanları dine, ahlaka, maneviyata değil, dünyaya, maddeye, refaha, gününü gün etmeye yönlendirdiği de apaçık ortada. Ancak bunlara ve bazı alanlardaki başarılarına bakarak insanımızın hayatındaki dinin mahiyeti ve yeri hakkında ölçüsü kaçan değerlendirmeler yapmak, uyarı sınırlarını aşınca karşı tarafın işine yarar, amacına hizmet eder.
Mesela cenaze ve bayram merasimleri, bu vesilelerle müminlerin din ve diyanetle yakın temasları konusunda -biraz da şartlar öyle gerektirdiği için- dini içerik ve etkiden uzaklaşma var; ama yine de bu değişim köklü ve tam değil; çünkü Ramazan Bayramı'nın adı şeker bayramına dönse de, cenazeyi profesyoneller kaldırsa da müminler bu olayların din ve diyanetle alakasından tamamen uzaklaşmış değiller. Şeker/tatlı yemeden önce camilerimizde namaz kılındığını ve belki yılın en büyük cemaatlerinin bayram namazlarında toplandığını unutmayalım. Yine bayramlarda kabristanlar dolup taşıyor; dirilerden önce ölülerle "bayramlaşılıyor", dünya-ahiret arası ilişkiler tazeleniyor.
Arızalı ağaçlara bakarken ormanı görmemek, görmezden gelmek, inkar etmek iyi niyetle olduğunda bile uyarı etkisinden ziyade ümitsizliğe düşme, işin ucunu iyice salma, hizmet erbabının şevkini kırma, kafalarını karıştırma... gibi kötü sonuçlar doğurabilir.
Bu ülkede bayramın adı değişti, şekerin tadı kaçtı diye dinin toplumdan çekilip gittiği veya gitmekte olduğu değerlendirmesi isabetli değildir.
Bir yandan Diyanet (dindarlaşmaya hizmet ettiği için yok edilmek isteniyor), diğer yandan siviller ve gönüllüler harıl harıl, gece gündüz, paralı parasız çalışıyorlar. Binlerce camide ezan okunuyor, cemaatle namaz kılınıyor (bir ankete göre halkımızın yüzde 33'ü günde 5 vakit namazını düzenli kılıyor. Toplumun yüzde 45 ile yarıya yakını, bazen namaz kıldığını belirtiyor; hiç namaz kılmadığını söyleyenler ise yalnızca %17.) Binlerce Kur'an kursunda Kur'an, din öğretimi ve eğitimi yapılıyor. Yüzlerce İmam Hatip okulunda temel din ilimlerine giriş yapılıyor, Arapça, Kur'an, Siyer, Fıkıh, Usul... okutuluyor. Elli civarında ilahiyat fakültesinde bu ilimler daha yüksek seviyede verilmeye çalışılıyor. Bazı çevrelerin kaldırmaya çalıştıkları "zorunlu din kültürü..." dersinde İslam hakkında da bilgi veriliyor. Cuma namazları büyük kitleleri camilerde topluyor ve burada İslam anlatılıyor. Yıl boyu umre ziyaretleri yapılıyor, hac mevsiminde binlerce insanımız hasretle sıra bekliyorlar, dini yayınlarda adeta patlama var...
İşte orman budur!
Bütün bu oluşlar ve gelişmelerin kalitesi, içinin doldurulması, sapmaların düzeltilmesi bir problem olmakla beraber bu problem her zaman vardır ve olacaktır. Unutmayalım "dış, suret, şekil..." olmadan iç olmaz. Mesela şekil olarak namaz yoksa, iç, mana, etki... bakımından da namaz olmaz, namaza ulaşılamaz.