Deniz Baykal, medyadaki kimi haberleri eleştirirken “optik çarpıtma” yapıldığından yakınır. Bu tabiri, “medyanın eşik bekçileri” ile “siyaset sihirbazları”nın illüzyonlarını anlatması bakımından çok isabetli bulurum.
Ergenekon davasına yönelik son sözleri, Deniz Bey'in optik çarpıtmaya başvurma hususunda medya mutfaklarındaki aşçılardan geri kalır bir yanı olmadığını gösteriyor.
CHP lideri diyor ki: “İddianameye göre Ergenekon 1990'ların başında faaliyete geçtiyse o tarihte AKP veya Erdoğan var mı? O zaman Ergenekon kime karşı kimi devirmek için kuruldu? Demirel mi, Özal mı?”
*
Baykal'ın son numarasını şöyle bir masaya yatıralım:
“Ergenekon” ismi 1993'ten itibaren kullanılmaya başlandı.
Bu durum, Ergenekon yapılanmasının o tarihten önce faaliyet göstermediği anlamına gelmiyor ki!
Bir “üst yapı” olarak tanımlanabilecek “Gizli Devlet”in “operasyonel gücü olan bir yapılanma”dan söz ediyoruz, Ergenekon dediğimizde…
Adı 1993'ten önce Ergenekon değildi; ama bu operasyonel gücün bütüncül bir mekanizma olarak varlığı 1960 ihtilalinin öncesine dayanıyor.
Türkiye'de darbe süreçlerini hazırlayan hep o sözünü ettiğim “Gizli-Üst İktidar” olmuştur.
O ana-karanlık- yapıya bağlı olarak gizli faaliyet gösteren devasa örgüt, tarihsel süreçte farklı adlar almış olsa da aynı işlevi görüyordu.
Tüm kurumların üzerinde, devletin temel kurumlarıyla paralel olarak çalışan ve onları yöneten asıl güç olan “gizli devlet konseyi”nin 1944'te “Ankara'daki Washington” olarak kurulduğunu bu noktada bir kez daha hatırlatıyorum.
11 Haziran 1944'ü tarih kitapları yazmıyor diye gizli kalmış bu sarsıcı gerçek değişmez. Bugün Ergenekon'la ilgili gerçekleri doğru yere oturtabilmek için o tarihte ABD'nin Türkiye'de aldığı hayati konumu kavramak gerekir.
*
Ergenekon'un 1990'larda imza attığı gayrı nizami harp eylemleri, suikastlar, provokasyonlar peş peşe iddianameye girmeye başladı; 2000'lerde veya AKP iktidarı dönemindeki faaliyetleri de iddianamede yer alıyor.
O yüzden “1993'te AKP mi vardı?” gibi bir bakış açısı kafa karıştırmaya, zihinleri bulandırmaya yönelik içi boş bir tezdir, bir gözbağcılıktır.
Dava sürecinde geçmişteki Ergenekon operasyonları da aydınlatılacak; son birkaç yıl içinde -gidişatı tersine çevirmek babında- giriştikleri kanlı eylemler de deşifre edilecek.
Her iki iddianamede büyük resme ait -henüz- sınırlı parçalar var. Altı yedi yıldan az sürmeyecek bir davanın başlarındayız. Ergenekon soruşturması boyutlandıkça o parçalar hızla birleşecek. Örgütün asıl hüviyeti çok daha iyi algılanacak. Kaldı ki, şu aşamada bile iddianamenin içeriğinin kabaca kimi temel parçaları birleştirdiğini görüyoruz.
*
Silopi'deki “ölüm kuyuları”nda gerçekleştirilen kazılarda elde edilen kemik parçaları, 1990'lı yıllarda JİTEM imzalı faili meçhul kalmış cinayetleri bir kez daha gündeme getirdi.
Bu kazı, bir nevi işaret fişeği gibi! Statüko, egemenken binlerce “faili meçhul”ün üzerini itina ile örtmüştü. Yerin altında çok yakın tarihimizin büyük sırları yatıyor. Faili 'belli' meçhullerin Ergenekon sürecinin ilerleyen aşamalarında gün ışığına çık(arıl)ması kaçınılmazdır.
Bir yandan 1990'lara ait derin sırlar ortaya çıkmaya başlıyor diğer yandan “darbe günlükleri” ikinci iddianame ile Ergenekon davasına dahil ediliyor. Her ikisinin de aynı derin adreste buluştuğunu hep birlikte göreceğiz.
Son dönemdeki darbe girişimleri 2003-2004'tekilerle sınırlı değildir.
2004 sonrasında da kimi hazırlıklar yapıldı, girişimlerde bulunuldu; buna mukabil “Gizli Egemenler” yıllanmış hakimiyetlerini artık yitirmiş olduklarından netice alamadılar.
*
Ergenekon'un ardındaki temel irade kesinlikle AK Parti hükümeti değildir. Hükümet, burada “engel olmayan” konumdadır.
Ergenekon soruşturması, belli başlı devletin kurumlarının ortak iradesiyle başlamıştır ve kararlılıkla da yürütülüyor. Ankara'da böyle bir irade hakim olmasaydı, zaten Ergenekon örgütünün üzerine gidilemezdi, şimdiki süreç yaşanmazdı.
Baykal'ın “Ergenekon muhalefete balans ayarıdır” şeklindeki sözleri de bir başka “optik çarpıtma”dır…
Ergenekon destekçisi ulusalcı çevreler, hadiseyi kasten hükümet ekseninde göstererek “laiklik” kisvesi üzerinden bir algı oluşturmaya çabalıyorlar. Böylelikle Ergenekon davasını gerçek mecrasından uzaklaştırmayı, kamuoyunu yanıltmayı hedefliyorlar…
Bu gayretler beyhudedir.
Ergenekon'un üzerine gidilmesi “engellenmesi mümkün olmayan” bir süreçtir. Filmin sonunda, Türkiye “bütün derin sırları”yla yüzleşecektir.