Hemen herkesin hakkında söz söyleyip, kalem oynattığı ve son dönem siyasi hayatımızı meşgul eden kelime oldu, önüne yatmak! Başka yer ve zeminde söylenmiş olsa hafifçe dikkat kesilip, geçilecek bir ifade, siyasete girmeden önce de çok saygın kişiliğe sahip bir hanımefendi olan Sema Ramazanoğlu hakkında hem de ana muhalefet partisi lideri tarafından söylenince ortalığın karışması kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu.
En son söylemem gereken düşüncemi baştan belirteyim ki yazının bundan sonrasını ona göre okuyun: Kılıçdaroğlu’nun cinsel içeriği kast ederek konuştuğunu zannetmiyorum. Adına siyasi gaf mı denir, boşboğazlık mı söylenir bilemem ama yakinen tanımadığı bir hanıma karşı cinsel içerikli laf söyleyerek sataşmak kimsenin haddine olmadığı gibi, Kılıçdaroğlu’nun bilerek böyle bir hadsizlik yapacağını da düşünmem. Bu söze rahatlıkla siz de benim gibi “Edepsizlik” diyebilirsiniz. Kılıçdaroğlu’nun, eski bakan Muammer Güler’in, Reza Zerrab için söylediği söze atıfta bulunduğu şeklindeki savunması da özrü kabahatinden büyük bir itiraftır. Çünkü Kılıçdaroğlu’nda böyle bir siyasi zekâ olmadığı herkesin malumudur. Ben yine bu sözü boşboğazlık olarak nitelendirmek istiyorum.
Benim bu yazıda üzerinde durmak istediğim konu ise biraz farklı. Beslendiğimiz kültür damarlarının ne derece üzerinde düşünüyoruz? Bizi biz yapan, farklılığımızı ortaya koyan düşüncelerimizi şekillendiren ve alt şuurumuzu ele veren kültür kaynaklarımız nedir? Asıl bu konu üzerinde derinlemesine düşünmeliyiz.
Kültür, insanın beyninin içindeki her şeyin yok olmasından sonra arta kalan birikimidir. Çok güzel bir örnek verilir bunun için: Aynı otobüste seyahat eden bir profesörle köylü adam varmış. Otobüs kaza geçirmiş ve şarampole yuvarlanarak durabilmiş. Profesör ve köylü adam, aynı hastanede aynı odada tedavi altına alınmış. Tevafuk bu ya, ikisi de geçici hafıza kaybı yaşamaya başlamış. İsimleri dâhil hiçbir şey hatırlamıyorlar. Profesör, hemşire hanımları çağırırken, “Efendim, çok özür diliyorum, çok meşgul olduğunuzu biliyorum, lütfen biraz gelebilir misiniz?” diye hitap ederken, köylü amca “Laaan! Hemşire misiniz ne karın ağrısısınız, bu tarafa bakın laaan!” gibi kaba saba hitaplarla seslenmektedir. Örnekte olduğu gibi, Kılıçdaroğlu’nun sözlerini, sahip olduğu kültür kodları ile açıklamak daha doğru olacaktır.
Yıllarca bir hususu savundum. Yılmaz Özdil’in tersine. Hani bir tv programında Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan hakkında şöyle bir öngörü de bulunmuştu: “Bütün sıkıntılarımız, (o zaman başbakandı) başbakanın gençliğinde bir tek bira içmemiş olmasıdır. Şayet bir tek bira içmiş olsaydı inanın Türkiye daha yaşanılır bir yer olurdu” şeklinde özetleyebileceğim bir cümle sarf etmişti. Basit, sıradan ve gerçekleri saptıran bir cümleydi bu. Halbuki sosyolojik anlamda, Türkiye’nin geçmişte ve bugün yaşadığı bütün sıkıntılarının ana sebebi, yedi yaşındaki bir Hıristiyan çocuğunun Hıristiyanlık hakkında bilgisi kadar, ülkemizde solcu geçinen aydın ve entelektüel insanlarımızın İslam hakkında bilgisinin olmamasıdır.
Bu kişiler tarafından, İslam’a sarılan, kendisi, ailesi ve çocukları için geleceği İslam’da gören kişiler, toplumun alt tabakasından ise cahil, okumuş, bilgili-üst tabakasından ise bağnaz, kandırılmış kişiler olarak görülmüştür. İstisnaları hariç, içlerinden birisi çıkıp, bu insanlar niçin böyle diye bir dakika kafa bile yormamışlardır? İçinde yaşadığı toplumun temel inançlarından bi-haber, bir adım ötesi düşman (çünkü kişi bilmediği şeyin düşmanıdır), bir basamak yukarısı ise inançlı insanların görüldükleri yerde ezilmesi gereken kimseler olarak görmüşlerdir. Yakın siyasi hayatımızda “göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı” gibi ifadeler masumca ağızlardan çıkmış sözcükler değildir. Bunlar sahip oldukları kültürel kodların dışa yansımış ifadelerinden başkası değildir.
Yukarıda açıkça Sn. Kılıçdaroğlu’na yönelik hüsn-ü zannımı ifade ettim. Bu cümleyi kullanmış birisi ve bu ülkede hayatının en az 35 yılını din ve dini tahsile harcamış, görev yaptığı her zeminde doğruluğun, ahlakın ve hoşgörünün savunucu olmuş bir insan olarak şu yorumu yapmayı da hakkım kabul ediyorum:
Şayet sayın bakan, başı açık bir hanımefendi olsaydı veya AK PARTİ iktidarının değil de başka bir partinin bakanı olarak görev yapsaydı, Sn. Kılıçdaroğlu “Önüne yatmak” deyimini bırakın kullanmayı, aklına bile getirmezdi. Sahip olduğumuz kültürel kodlar deyimi ile bunu kast ediyorum.
Kimse kimseyi kandırmasın. Hiç kimse aptal değil.