Onüç Yıl Önce, Bin Yıl Sonra
Tarihimize kara bir leke olarak geçen 28 Şubat sürecinde ben askerdim.
Eğitim Birliğim Kütahya Jandarma Er Eğitim Taburu, Usta Birliğim ise Kilis Jandarma Alay Komutanlığı idi.
Kütahya’da yemin törenine kadar dünya ile ilişkimiz kesilmişti.
Ancak dışarıda çok kuvvetli bir şekilde siyaset esiyormuş. Bizim bunlardan doğru dürüst hiç haberimiz yok. Meğersem Hükümet ile asker arasında büyük bir mücadele varmış ama biz hiç bir şey bilmiyormuşuz.
Sadece bildiğimiz yat, kalk, çök emirlerinden oluşan emirler silsilesi.
Zaten Kütahya’da Şubat’ın ayazı bizi epey zorluyordu. Eğitimde ayakta durmak bile çok zordu. Şahit oldum dalyan gibi delikanlılar soğuğun etkisiyle yerlere yığılıyorlardı.
Bir taraftan ayazın soğukluğunu hissederken bir taraftan da subayların, astsubayların ve çavuşların ağır laflarını yiyorduk.
Taburun içinde bir mescidimiz vardı. Sevimli bir mescidi. Her tarafı çinilerle döşenmiş, insanı askerliğin havasından alarak çok farklı bir aleme götürüyordu. Mescidin en güzel tarafı da mihrabıydı. Özenle yapılmıştı mihrap. Ne de olsa Kütahya çini memleketi.
Her sabah kesinlikle namazımızı o mescidde cemaatle kılardık.
Sivilde görevi İmam – Hatip olan Erzurumlu bir imamız vardı. Bize her zaman imamlık yapardı o sevimli mescidimizde.
Cumalarımızı da o mescidde kılardık. Hiç kaçırmadan.
Taburdan ayrılıp usta birliklerine gitmeye az bir zaman kala bizim mescidde bazı değişiklikler olmuştu. Duvarda asılı hatlar indirilmiş, takkeler, tesbihler mescidden kaldırılmıştı.
Sadece mihrap aynısıyla duruyordu. Çünkü çinili mihrabı sökmeye güçleri yetmemişti.
Dışarıda Hükümet ile Ordu arasında esen sert rüzgârlar bize de vurmuştu. Gerçi namaz konusunda hiç taviz vermiyorduk. Bizi zorla gayriahlâkî eğlenceye götüremiyorlardı. Biz duruşumuzu göstermiştik. Namaz kılan, Hakk’ı bilen bizlere kimse böyle götürmeye cesaretleri yoktu. Allah her zaman arkamızdaydı.
Kütahya’dan ayrılıp Kilis’e gittiğimizde artık dünyayla ilişki kurabiliyorduk. Hükümetin başında Necmettin Erbakan vardı.
Erbakan ile TSK büyük bir mücadele halinde olduğunu henüz yeni öğrenebilmiştik.
Aslında TSK halk ile büyük bir mücadele veriyordu. Demokrasiyi sindiremeyen bazı aklı evveller halka balans ayarı çekmeye çalışıyordu.
Erbakan da ordudaki askerlere bal çalmak için hatırı sayılır bir şekilde maaşlarına zam yapıyordu. Hatta bizim er maaşları da bundan acayip nasibini aldıydı.
Çok iyi hatırlıyorum başımızdaki astsubaylar bu maaş zammından sonra neredeyse göbek atacaklardı. Hatta Erbakan’a “Allah razı olsun” diyenleri ben bir bizzat kulaklarımla duymuştum.
JİTEM benim zamanımdayken çok iyi çalışıyordu. Ama sırıta sırıta. Bizim Jandarma İstihbaratı’nın sivil arabası vardı, beyaz bir Renault. Kilis’te herkes biliyordu ki bu araba Jandarma’nın.
Bazı astsubaylar da bu esen sert rüzgârdan çok rahatsızdılar. Artık kimseler Cuma namazına dışarı çıkamıyorlardı. Hatta Anadolu tarzı başını örten bazı astsubay hanımları açılmak zorunda kalmışlardı.
Biz sıradan askerleri de fişlemişlerdi o zaman. Hiç unutmam önemli noktalarda yer alan askerlerin güvenlik soruşturması açılmıştı ve herkesin kütüğünün bağlı bulunduğu Jandarma Komutanlıklarından bilgi alınmıştı.
Ben de o zaman maalesef fişlenmiştim, sıradan bir asker olmama rağmen.
Bu 28 Şubat herkesi ve her yeri fevkalade etkilemişti.
Ama şunu söyleyeyim beni ve benim gibileri hiç etkilemedi. Ben ve benim gibiler yine namazımızı vaktinde kılardık. Cumalarımızı bile kaçırmazdık.
Dedim ya arkamızda Allah vardı.
28 Şubat kafalılar ne kadar Halkla mücadele etse de o halkın arkasında Allah var. Allah ile de kimse mücadele edemez.
Çünkü tarihte nice Firavunlar, Nemrutlar vardı Allah ile mücadele eden ama şimdi onların esamesi bile yok.
Allah her zaman mazlumların yardımcısı olmuştur.
Halkı hiçe sayarak onlara zulmeden, başı örtülü kızlarımızı gözyaşına yaşa boğan, namaz kıldı diye ordudan kovan, parmağında gümüş yüzük var diye fişlenen nice insanların ahını alan bu insanlar acaba ahırette (ki umarım inanıyorlardır) bu kadar insanın hesabını nasıl verecekler?
Onların da bir hesabı vardı ama Allah’ın bambaşka hesabı var.
Acıyorum onlara hesap verirken.
Milyonlarca insanın hesabını vermek için ne sancılar çekecekler?
Allah kimseyi bu duruma düşürmesin.
Ve Allah bir daha bu millete böylesi bir süreç yaşatmasın…