İnsanların genel karakterine dönüşmüş bir ön yargı. Öteki hakkında gerçek bilgi sahibi olmamak. Değerleri küçümsemek…
Bu konu ile ilgili ilginç bir hikaye vardır.
Adamın biri sağır olduğu için komşuları ile pek görüşmez, çok lüzum ederse işaretle anlaşmaya çalışırmış. Kendisi konuşur fakat konuşulanları duymazmış. Bir gün komşuları gelip falanca komşumuz çok hasta, ölüm döşeğindedir. Seni soruyor. Bir ziyaretini bekliyor demişler.
- Adam ; iyi ama biliyorsunuz ki ben sağırım pek anlaşamam, onu nasıl ziyaret edeyim, siz selam söyleyin dedi ise de komşuları,
- - Aman ne olacak seni görmeği çok istiyor bir uğrayıver demişler. Sağır adam peki olur diye cevap vermiş. Ardından bir ziyaret planlamış.
Giderim, Geçmiş olsun komşu nasılsın derim. Komşu beni kıracak değil ya nasılsa iyiyim der…
Sonra Hanım nasıl derim.. Beni kıracak değil ya… oda iyi sıhhatte der… Ben de iyi iyi maşallah Allah dirlik düzenlik versin… derim. Sonra, Bir şey yiyip içebiliyor musun derim… O’da beni kıracak değil ya elhamdülillah der… Afiyet olsun şifa olsun der… sonra da fazla oturmaz müsaade alır dönerim diyerek müsait olduğu vakitte komşuyu ziyarete gidiyor. Selamdan sonra,
- Komşu nasılsın..?, sıhhattesin inşallah.
Komşusu... Ooofff ölüyorum hiç halim yok, diyor.
Sağır adam
- Oh oh maşallah sizi pek sıhhatte gördüm geçmiş olsun iyi görünüyorsunuz …diyor.
Hasta adam sen ne diyorsun komşu ben ölüyorum diyor. Sağır adam konuşulanları duymadığı için devam ediyor.
- Hanım nasıl..? iyidir inşallah…
Hasta adam; hanım sizlere ömür geçen yıl vefat etti.
Sağır adam.
- Oh oh Allah saadetinizi artırsın diyerek planladığı gibi konuşmalarına devam ediyor.
Hasta adamın tepesi atıyor. Ya bu adam ne diyor… Neler saçmalıyor böyle çıkartın şunu buradan dedi ise de sağır adam konuşmaya devam ediyor.
- Bir şey yiyip içebiliyor musun..? sorusuna ise hasta adam zehir yiyip zehir içiyorum yediklerimden lezzet alamıyorum diye cevap veriyor.
Sağır adam
- Maşallah maşallah afiyet olsun yarasın deyince hasta adam artık feryat edip çıkartın şu adamı buradan ben ne söylüyorum bu adam neler söylüyor diyerek inlemeye devam ediyor.
Sağır adamı yaka paça dışarı çıkartıyorlar. Sağır adam, Ben ne yaptım ki diye sorduğunda ise dilinden anlayanlar olan biteni anladığı dilde anlatıyorlar.
Birkaç gündür basında ve elbette Hürriyetin baş köşesinde Umre açılımından bahsediliyor.
Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan ve Ali Bulaç’ın birlikte yaptıkları umre ziyareti. Ziyaret planı yapıldığı zaman da ilgimi çekmişti hayırlısı ile gidip gelsinler, insanların içini ancak Allah bilir, belki de gerçekten Umreye gidiyorlardır diye düşünmüştüm. Ayşe Arman’nın tesettür açılımını da bildiğim için içimde şüphe vardı ama, inançları sorgulamak haddimiz değildir demiştim.
Dönüşte umre izlenimlerini anlattıkları yazıları okuyunca hayal kırıklığına uğradım ve maalesef bu da tiraj kaygısı ile yapılmış… kanaati oluştu.
Mekke’ye varmadan o kutsal mekanın terörle kıyaslanması, Kudüs’te yaşananların Mekke’de de olabileceğinin düşünülmesi İslam düşmanlarının oynadığı oyunların başarısını göstermek açısından çok dikkat çekicidir. Türkiye gibi nüfusunun ekserisi Müslüman olan bir ülkede bile İslam’ın değer yargılarının hiç anlaşılamadığı ve terörün İslam’la bir olmasının asla tasavvur edilmemesi gerektiğinin bilinmemesi tirajiktir. Mekke’deki yapılaşmanın herhangi bir şehirle kıyaslanması, tavafta iken yapması gereken dualara sırıta sırıta dilim dönmüyordu denmesi ziyaretin tiraj açılımdan başka bir amacı olmadığı kanaatimi güçlendirmekten başka bir işe yaramadı. Hac dönemi yaklaşık 4-5 milyon kişi tarafından ziyaret edilen Mekke şehrinde insanların huzur ve rahatı için yapılan çalışmaları basit inşaat çalışmaları gibi tasavvur etmek olaya baştan önyargı ile bakmak demektir. Eğer Mekke’de Starbuck, Mc Donald’s var ve Türk markaları az ya da yoksa bu kimin suçudur acaba. Yıllarca Türk zeytini, peyniri, meyvesi, sebzesi saymakla bitmez Suudi Arabistan’a yabancılar tarafından pazarlandı. Bu işi bile beceremedik. Sahte mal satıp güvenlerini kaybettik. Ondan sonra kalkıp ABD mallarını kullanıyorlar diye tuhaf hallere giriyoruz. Onlar bizim ürünlerimizi kullanmak yerine diğerlerini kullanıyorlarsa kabahati kendimizde aramak yerine onları suçluyoruz.
Abdurrahman Dilipak’ın yazısını da okudum. Çok güzel değerlendirmiş. Ali Bulaç’ın olaya müşahit gözlemci sıfatı ile götürülmesi, inanmıyorsanız Ali Bulaç’a sorun, valla umre yaptık, bakın fotoğraflarımız da var tarzda bir üsluba yüklenmesi işin iç yüzünü göstermesi bakımından kafidir.
Sağır adamın hikayesinde olduğu gibi ön yargılarla gidilen ve bir rekat namaz bile kılınmadan dönülen turistik mahiyette umre ziyareti. Beklentileri karşılamadı yani.
Sayın Özkök hatırlar. Bir zamanlar İngiltere Başbakanlığını yapmış olan Margret Teacher da Mekke’yi ziyaretinde tesettür kıyafetine girmişti. Hem de önyargısız. Bir umresi eksikti.
Umre’ye maddi imkanı ve seyahat engeli olmayan olan herkes gidebilir. Fakat ziyaretin turistik maksatlarla, gazete köşelerinin 3-5 gün de olsa özellikle Ramazan ayında çok sevap olduğunu bildiğimiz Ramazan Umresi gibi gösterilmesi, dini duyguların had safhada olduğu bir dönemde okuyucu kitlesine hitap etmek amacıyla yapılması, kendileri gibi düşünenleri ikna edebilir, ama toplumun çoğu artık uyandığı için bilenler bilir diyelim vebal onlara kalsın. Halkımız bu tarz filmlere değer vermiyor. Filminiz çok sıradan, belki canı sıkılan yazlıkçılar ve eleştirmenler izleyebilir.
Ahmet TÜRKAN - HABERNAME