Ustaca yapılan bir işlemdir.
Ağzımıza baklayı koyarlar büyük bir el çabukluğu ile…
Eğer bunu fark edip dışarı atma maharetimiz yoksa, o baklanın kim tarafından ve ne için ağzımıza konulduğunu bilmeden çiğneyip dururuz.
Ne acı!
…
Genellikle başkalarının ağzımıza koydu baklalardır bizi eşimize, dostumuza düşüren.
Olumsuzluğu satın almamızdır bizi savunmasız, barınaksız ve korunaksız bırakan.
Kırk yıllık haldaşlarımıza yan döndüren, onlara dirsek göstermek durumunda bırakan…
Bize ait cümleler değildir ettiğimiz lakırdılar.
Bilmeden satın aldığımız olumsuzluğun ağzımıza koyduğu tuzak cümlelerdir.
…
Biz, sevmesini biliriz, sarmasını, kol kanat germesini…
Üşütmeyi bilmeyiz biz. Yakıştırmayız da kendimize.
Kucaklamayı biliriz, itelemeyi değil!
Dilimiz dönerse hayra döner, güzelliğe işaret eder, iyiliği gösterir. Yoksa susar, tek kelime etmez lal kesilir.
Kem alet ile kemalât olmayacağının idrakindeyiz. Olgunluğu, gelişmişliği, geniş bakmayı, kapsayıcı olmayı hamlıklarda, kem davranışlarda arayan bir öze sahip değiliz.
Peki dilimize takılan yüreğimizi acıtan bu laflar neyin nesi öyleyse?
Nereden düştü dilimize yabancı bu cümleler? Nerelerden satın aldık? Hangi bedelleri ödeyerek kendimizi tahrip ediyoruz? Dostluklarımızı, kardeşliklerimizi neyin karşılığında değiş tokuş ediyoruz?
Hangi yönden vurdu dalımızı kıran bu rüzgar? De hadi hangi yönden?
Neden gafil avlandık?
Ağzımıza bırakılan baklalar neden dolaşmaya başladı dilimizde?
Gönlümüzle ahengimizi bozan bu özü bozuk cümleleri neden tutuyoruz hâlâ dilimizin üstünde?
Neden satın alıyoruz bu olumsuzlukları sonunu düşünmeden?
…
Ruhumuzu yaralayan hiçbir olumsuzluğu satın almamalıyız!
Dilimize bırakılan yüreğimizde kurşun yaraları açacak hiçbir baklayı ağzımızda tutmamalıyız!
Aynı ağacın altında gölgelenmiş insanların nesliyiz.
Birbiri için ölebilen dedelerin evlatları olarak birbirimiz için yaşayabilmeyi denemeliyiz. Öğrenmeliyiz hatta.
Ve başarmalıyız!...
…
Satın almamalıyız olumsuzluğu! Alırsak eğer biz biz olarak kalamayız.
Bedeli ağır kelimelerden uzak durmalı, o kelimelerden cümleler kurmamalıyız.
Dilimize bırakılan virüslü baklaları aynı anda tükürmeyi başarmalıyız.
Yoksa biz biz olamayız.
Biz kalamayız!
…
Bu baklalar kişisel değildir çoğu zamanda. Toplumsal olaylara dikkatle bakıldığında yine ağzımıza koyulan baklaları görürüz.
Gönlümüze atılır bombalar aslında… Yüreğimizdir kanatılan…
Yok edilmek, yıpratılmak isteniyoruz belki de… Tarih boyunca bozguna uğradığımız olaylara baktığımızda ağzıma konulan baklaları buluruz yine… Bilmeden aldığımız olumsuzlukların altında kalmışızdır hep.
İşte tüm bu nedenlerle daha dikkatli olmalıyız.
Daha sevecen, daha toleranslı, daha bağışlayıcı, daha anlayışlı…
Ve daha olgun!..
…
Kendi evladına kuracağı cümleleri düşünüp, seçen insanlar olarak bizler ne oluyor da başkalarına karşı bu kadar hoyratça davranabiliyoruz.
Bir çalışanına hukuki sorun doğmaması ve motivasyon sorunu olmaması için dikkatli olan kişiler neden sosyal hayatta aynı hassasiyeti göstermezler?
Dilimize konulan baklalar konusunda dikkatli olmalıyız. Bu hayatımızın her anın da geçerlidir.
Şerrin dilimize koyduğu baklayı fark etmeliyiz.
Nefsin dilimize koyduğu hoşumuza giden baklaları yutmamalıyız.
Başkalarına karşı kendimizi daha üstün, daha haklı, daha bilgili, daha görgülü görme konusunda ağzımıza vücut birliğimizde yer alan yıkıcı tahripkâr güçlerin dilimize çaktırmadan koyduğu baklaları atmanın bir yolunu bulmalıyız.
Bunların hiçbirini satın almamalıyız.
Kırıcı, dökücü sözlerden, tavırlardan, edalardan, bakışlardan uzak duralım.
Ağzımıza konulan baklaları yutmayalım.
Olumsuzlukları satın almayalım iade edelim. Başaramıyorsak bile köprü cümleler kuralım ve kendimizi gönül yakan atmosferin dışına taşıyalım.
İnanın kazanan oluruz!