ÖLÜMCÜL KİMLİKLER

Ayhan Nuri YILMAZ

                                    

                                                 

Quebec City"deyim. Kanada"nın Fransızca konuşulan vilayetinin başkentinde. Vilayetin de başkenti mi olur? Dediğinizi duyar gibiyim.

 

Aslında belki de orijinal İngilizce tanım olan "province" kelimesini bu bağlamda eyalet diye çevirmek gerek. Zira Kanada"daki vilayetler eyalet gibi iç işlerinde özerklikleri olan ayrı bayrak ve parlemantoları olan birimler. Bu ayrıcalığa dil faktörü de eklenince Quebec, adeta insana kendini yabancı bir ülke de hissettiriyor.

 

Şehrin kuruluşunun 400.yıldönümü münasebetiyle pek çok etkinlikler düzenlendiğinden şehir tam bir şölen havasında. Bu ilk ziyaretim olduğu için şehir benim için tamamiyle yeni ve ilk kez bulunduğum yerlerde oranın insanlarını gözlemlemeye bayılırım. İlk gözlemim de bana artık Kanada da olmadığım hissini uyandıran Fransızcanın habire kulağıma çalınıyor olması. Aslında çok şaşırmamalıyım çünkü Fransızca, Kanada"nın İngilizce ile birlikte iki resmi dilinden biri. Birden Kanada Başbakanının demeç verirken kanun gereği biraz İngilizce biraz Fransızca konuştuğu aklıma geldi. İlk zamanlar ne kadar ilginç bulup gülümsediğimi hala hatırlarım. Ben dinlerken bile dikkatim dağılıyordu acaba zavallı Başbakan Harper konuşma anında neler hissediyordu?

 

İlk iki gün Quebec City"nin güney Fransa tarzı mimarisinin keyfini çıkarıp gezerken üçüncü gün başlayan yağmurlu hava beni müzelere sürükleyiverdi ve kendimi zaman diliminin içinde buluverdim. Çok da iyi oldu çünkü sorularımın cevaplarını bir bir aldım. Fransız göçmenler Kuzey Amerika"nın ilk Avrupalı sakinlerinden. Özellikle de anavatanlarına rahatça mal aktarmayı sağlayan St. Lawrence nehri civarına yerleşmişler. Quebec City bu ticari alanın güvenliğini sağlamak maksadıyla tam 400 sene önce kurulmuş. Hatta bütün bölgeye Yeni Fransa adını bile vermişler. Ama işler onlar için çok da yolunda gitmemiş. İngiltere ve Fransa arasındaki rekabet ve akabinde gelen savaşlar, Fransa"nın yenilgisiyle noktalanmış ve Fransa bölge üzerindeki bütün haklarını İngiliz kraliyetine bırakarak çekilmiş.Asker çekilmiş ama halk kalakalmış. İngiliz yönetimiyle inişli cıkışlı ve hatta bol isyanlı dönemlerden geçilerek Kanada federasyonunun kurulmasına kadar gelinmiş. Bir kısım Fransızlar (özellikle de Qubec dışında kalanlar) asimile olmuş bir kısmı ise yeni devlet Amerika Birleşik devletlerine göçmüş. New Orleans gibi bir kaç şehir hala Amerikada ki Fransızlığın simgesidir bu yüzden. Öye yandan yaşananlar Quebec"lilerin milli bilincini daha da bileylemiş. Varolma ve Fransız kalma bir ulusal dava halinı almış. O yuzden Asimilasyona hayır ama izolasyonda istemiyoruz şeklindeki sloganlar bir şekilde Quebec"liliğin felsefesi ve mottosu da olmuş. Dikkatimi çeken bir başka slogan ki şehrin hemen her yerinde göze çarpan "Je me souvien" "Hatırlıyorum" ibaresi idi ki ana ülke Fransa tarafından terkedilip İngilizlerle hayatta kalma mücadelelerini simgeliyor adeta ve nisbeten daha  iyi koşullarda yaşayan yeni nesillere "olanları unutma" mesajı veriyor.

 

Quebec Eyaleti bugünlerde Kanada"nın siyasi gündemindeki en önemli konularından birisidir. Hatta bazıları için hiç bitmez tükenmez istekleri ile yaramaz bir çocuktur. Kanadalı olmak dışında Quebecli olmanın ayrı bir millet olarak tanımlanmasının parlemantoda tartışılması ve kabulu bunlardan en güncel olanıydı, mesela. Bu yüzden, Quebec City de geçirdiğim bir hafta boyunca  ve müzede dolaşırken en fazla kafamı meşgul eden "ulusal kimlik olgusu" oldu.

 

Neden Fransızlık bu denli önemliydi, Quebecliler için? Bu hassasiyet sadece Fransızlarda mı vardı? Ulusal kimliği bu kadar vazgeçilmez kılan neydi?

Sonra birden yıllar önce okuduğum bir kitabi anımsadım. Sorularımın cevapları orada ne kadar da güzelce verilmişti. Bu Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maluf"un "Ölümcül Kimlikler" adlı kitabıydı. Amin Maluf bu kitabında çok kimliklilikten dem vurur ve kendini ifade edemeyen yada bastırılan kimliğin isyanda olacağını belirtir. Bu bağlamda ulusal,dinsel, dilsel, kültürel ve cinsel kimliklerden bahseder. Öyle sanıyorumki Quebec"de kendini tehlikede hisseden ulusal ve dilsel kimlik olduğu için Fransızlık bu kadar önemli ve ayırıcı bir faktör olarak tezahür etmekteydi.

 

Bu düşünceler beni birden anavatana orda yaşanan kimlik sorunlarına götürdü. Son zamanların en yoğun tartışılan laik-dindar, Türk-Kürt ve Sünni-Alevi  tartışmaları aslında birer kimlik sorunu muydular? Kürt sorununda dilsel ve kültürel bir kimliğin isyanı mı vardı?  Laiklik ve başörtü tartışmasının altında yatan ise dinsel kimlik ifade eksikliği başlıca sebep olabilir miydi?

 

Cevapları sadece bir kitabın içeriği ve bir yazarın görüşüyle sınırlamak tabiki akılcı bir yaklaşım değil. Ama Quebec örneğinde çok net görünen bir durum vardı ki oda kendini ifade etmesine izin verilen kimliğin isyanının veya en azından agresifliğinin durduğuydu. Ana vatana ve yöneticilerine Türkiye"nin sorunlarının çözümünde evrensel doğrularla hareket etme sagduyusu dileyerek bu yazıma son veriyor hepinize güzel Quebec City"den hoşçakalın diyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.